9 Temmuz 2013 Salı

Manevi Ruhlar İstirahatgâhı Eyüp


" Avaze-i bu alemde Dâvûd gibi sal,
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş."

Ömrümüzün, aldığımız her nefesin sayılı olduğu bu fani alemde bir hoş sadadır ramazanlar. Ve bu hoş sadanın ilk gününü, pırıl pırıl rahmet yuvası Eyüp Sultan hazretlerinde ifa ediyoruz.
Eyüp Sultan Hazretleri , Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)i evinde misafir etmiş, kıymetli ensar.
Fetih aşkıyla İstanbul’a revan olan ve bu uğurda şehit düşen bu mübarek zatın manevi huzurunda oruçlarımızı açacağız.
Ziyaretçilerin bildiği üzere cami ile türbe arasında iki çınar vardır. Hangisinin Fatih’in hocası Akşemseddin tarafından dikildiği tartışmalı bir konu. Konstantiniyye’yi kuşatan Fatih, hocasından
Eyüp Sultan Hazretlerinin kabrinin bulmasını ister. Akşemseddin de Eyüp Sultanın kabrinin olduğu tarafı göstererir ve;
“Her gece rüyamda buraya nur indiğini görüyorum. Olsa olsa burasıdır” der.
Mezar yeri tesbit edildikten sonra kabrin ayak ve başucuna iki tane çınar dikerler. Bu esnada bir çok manevi hadise zuhur eder. O günden bu yana Ebu Eyyüb El Ensari hazretlerinin kabri şerifi ziyaretçiyle dolup taşmaktadır.
Seyahatname’nin yazarı meşhur Evliya Çelebi’miz de Eyüb’ü şu şekilde anlatır:
“Eyüp şehri, İstanbul’un batı tarafındadır. İstanbul’a denizden dokuz mil ve karadan iki saattir. Ama yine İstanbul’a bitişik olup arasında asla boş arazi yoktur. Baştan başa mamurdur. Fakat başka hükümettir. Fatih kanununa göre beşyüz akça mevleviyettir. Karşı tarafı deniz karşısında Sütlüce kasabasıdır. Arası bir ok atımı yerdir.
Eyüb Sultan Camii: Bu, Fatih Sultan Mehmed Han’ın yapısıdır ki sevabını Eba Eyüb’e hediye eylemiştir. Deniz kıyısına yakın ensari yerinde düz bir yerde yapılmıştır. Bir kubbelidir. Mihrab tarafında yarım kubbesi daha vardır. Lakin o kadar yüksek değildir. Caminin içinde sütun yoktur. Orta kubbe etrafında sağlam kemerler vardır. Mihrabı ve minberi sanatlı değildir. Hünkar mahfili sağ taraftadır. İki kapılıdır. Biri sağ tarafta yan kapısı, diğeri kıble kapısıdır. Kıble kapısı üzerinde bir mermer üzerinde celi yazı ile şu tarih yazılmıştır: Hamden lillah beyti mamur oldu bu. Sağ ve solda iki minaresi vardır. Avlusunun üç tarafı odalarla süslüdür. Ortasında cemaat maksuresi vardır. Bu maksure ile Eba Eyüp mezarı arasında göklere baş uzatmış iki çınar vardır ki, cemaat gölgesinde ibadet eder. Bu avlunun da iki kapısı vardır. Batı kapısının dışında büyük bir avlu daha vardır. İçinde dut ve diğer ağaçlarla yedi tane büyük çınar vardır. Bu avlunun iki tarafında abdest muslukları vardır. Bu camiden başka şehir içinde seksen kadar mescid vardır ki dördü Mimar Sinan yapısıdır.”

Fatih’ten sonra padişahlar asırlarca Eyüp Sultan Camii’nde kılıç kuşandılar. Bunu Fatih başlatmış olup ilk kılıcı Fatih’e Akşemseddin kuşatmıştır ki bu merasime taklid-i seyf denir. Padişahlar Sinan Paşa Köşkü’nden kayıkla Bostan iskelesine gelir, camide iki rekat namaz kılar, şeyhülislam kılıcı kuşatırdı.

Eyüp Camii padişah ve erkanı’nın yanı sıra, her zaman yoksulların karnını doyuran, gönlündeki hayırlı duaları için gelen kullara kucak açan, evlenenlerin, sünnet için gelenlerin ve dahi ilim ehlinin ibadethanesi olmuştur.
Biz de bu asırlık maneviyata ortak olmak üzere akşam ezanını huşu içinde bekleyip orucumuzu besmele ile açacağız İnşaAllah.
İftar vaktinin coşku ve mutluluğunu anlatmak kabil mi? Onu ancak yaşayanlar bilir.
Belki 19. yüzyıldan, şerbetliğinden sarkan şıngır şıngır paraların nameleriyle gül, bal ve ya limon şerbeti satan bir seyyar satıcı bizi sokaklarda karşılamayacak. Belki şimdi ki kan ve savaş dolu oyunlara esir olmuş küçük dimağlardan bihaber, hayal perdesinde karagöz ve hacivat seyredip pembecik dünyalara sahip çocukların kahkahalarını duyamayacağız. Ama yine de Osmanlıdaki o güzel ramazanların rayihası bir yaz meltemiyle içimize huzur getirecek…

Ayşe D.
tunaydinayse@outlook.com

Ramazan deyince'de bugünkü yazarımız sayın ;
Şeref Akbaba'nın kaleminden
" Ramazan "
buyurunuz efendim ;





" Oruçlu olmak, oruçla olmaktır." İstanbul’dayım, ama Orucu Erzurum’da memleketimde, Mekke ve ve Medine’de tutmayı çok isterdim.
Oralarda hayat tamamen değişiyor.
Hele köyde bir akşam İftar açmayı.
Teravih namazı kılmayı.
Erzurum’da iftar öncesi o tatlı telaşayı seyretmeyi çoook çok isterdim.
Mekke ve Medine’de de Mescid-i Nebevi yada Kabe-i Muazzama ‘da iftar açmayı.
Allah Teâlâ, Orucun mükafatını ben vereceğim diyor..
Bu fırsat kaçırılır mı..
Hoş geldin oruç, hoş geldin Ramazan diyoruz.
Oruç, Berat sonrası gelecek, evlerimizde misafir olacak, mekân ve zaman şenlenecek, kalplerimizde inşirah ve inkılâp olacaktır.
Öncesi rahmet.
Işık olmayan mekânlara nur.
Hakikate yüz çevirmiş gönüllere umut.
Darda kalmışlar için hızırdır.
İçinde bocaladığımız günah mahzeninden tutup çıkarır bizi oruç. Sükûtun en mahrem noktasında, kendi iç âlemimizi terbiyeye, dış âlemle olan münasebetlerimizde daha yumuşak, cömert ve hassas olmaya çağırır.
Oruç’un çağrısı söylem değil eylemdir.
Ortası mağfiret.
Oruç kaftanını giymiş, nur ikliminde seyirde olanlar için aralanmıştır kapılar. İçinde Kadir gecesini barındıran, mükâfatı emreden tarafından verilecek olan oruçla mağfiret kapısı aralanır müminlere.
İkramı bol, ihsanı bol bir aydır Ramazan.
Arıtmak.
Son eylemidir orucun.
Arınır mümin günahlardan.
Berat, rızık ve ecel.
Lütfuna mazhar olmak.
Oruçlu olmak, oruçla olmaktır.


Hazırlayan : Ayşe D.
tunaydinayse@outlook.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder