![]() |
Doç.Dr. Selami Şimşek |
Ramazan, Hicret’in ikinci yılında Medine’de, Hz. Peygamber’in Allah’ın emri ile açtığı ve kıyamete kadar bâki olan bir ulvî mekteptir. Evet, öyle bir ulvî mekteptir ki dinî mazereti olmayan hemen herkes ilk sahurla birlikte ona kaydını yaptırır. İbadet, taat, sabır, şükür ve ihsanlarla dopdolu bir aylık programı da vardır ki, bizzat Allah ve Rasûl’ü tarafından tanzim olunmuştur. Nitekim bu programda Kur’ân vardır, mukabele vardır, farz ve sünnet namazlarının yanında teravih vardır, gece teheccüd vardır, zekat vardır, sadaka vardır, fitre vardır, bir ömre bedel, bin aydan hayırlı geceyi içinde barındıran Kadir vardır, kötü huylardan arınıp güzel huylarla donanma vardır. İşte bu programa,
“ her kim inanarak ve yalnızca Allah rızası için kaydolursa , ona Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapatılır, azılı Şeytanları zincire vurulur.Ağzı miskten güzel kokar, Cebrail ile musafaha eder. Gelmiş geçmiş bütün günahları affolur. "
Ramazan, kamil mürşidi Cenâb-ı
Hak olan bir tekkedir. Evet öyle bir tekkedir ki, diğer tekkelerde olduğu gibi
buraya da evvela tevbe ve istiğfar ile girilir. Zikir ve tesbihi vardır, dua ve
salavatı vardır, ilahileri, kasideleri, tevhîd ve na‘tları vardır, imsaktan
iftara kadar yemeden, içmeden, nefsânî arzulardan uzak tutan terbiye, tasfiye
ve tezkiyesi vardır, son on gününde câmilerde yapılan erbain, halvet, çileye
benzer itikâfı vardır. İşte böyle bir tekkeye girip Hakk’a teslim olan
Bayram’la birlikte halvette çıkıp gerçek bir Allah dostu olarak insanlar
arasında yerini alır.
Ramazan, temelleri Cenâb-ı Hak ve
Hz. Peygamber tarafından atılmış bir medeniyettir. Evet, öyle bir medeniyettir
ki ecdadımız İslâmiyetle şereflendiğinden bu yana onu her gelişinde daha büyük
bir ihtişam, tazim, hürmet ve muhabbetle karşılamış, kültüründen ilmine,
irfanına, edebiyatından şiirine, musikisine nakış nakış, ilmek ilmek
işlemiştir. Nitekim ecdâdımız, Ramazan’ı karşılamak için sokağının, evinin, iş
yerinin, mescidinin temizliğini yapmış, caddelerine sadaka taşları koydurmuş,
câmilerini güzel sesli müezzinlerle, mahyalarla süslemiş, iftârını top,
sahurunu birbirinden maniler eşliğinde davul sesleriyle duyurmuş, imsâkında Hz.
Peygamber’e salât u selâm getirmiş, teravihlerine küçük-büyük, kadın-erkek,
yaşlı-genç herkesi koşturmuş, her kesimden insanın katıldığı iftar dâvetlerine
gelen misafirlerine, “diş kirası” adı altında kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar
tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler hediye etmiş, Hz. Peygamber ile Cebrâil’in
Kur’ân’ı mukabele şeklinde okumalarını sadece mescidlerinde değil evlerinde de
yaşatmış, şâirlerine Ramazaniyeler yazdırmış, “Sakal-ı Şerif”, “Hırka-i Şerif”
ziyaretleriyle bir nebze olsun Hz. Peygamber hasretini dindirmiş, Ramazan
biterken “gelecek senenin Ramazan’ına on bir ay kaldı” diye sevinç duydurup
teselli buldurmuş, hattâ ölüm döşeğinde olanları bile “şu Ramazan’ı da göreyim de öyle...” diye içlendirmiş, bayramın
birinci günü oruç tutamadığından bir şey yemeğe utandırıp, bir nevi gündüz
yemenin acemiliği ve mahcupluğunu duydurmuştur.
Velhâsıl gelin, “sanki Sevgili Peygamberimizin şehirlerimize geldiği, hepimizin saadet ve fakirhanelerimize rûhen misafir olduğu” bu Ramazan mektebine kaydımızı yaptırıp, mürşidi Cenâb-ı Hak olan tekkesine girip nefs terbiyesinden geçerek kâmil mü’min olup, ecdadımızın asırlar boyu yaşayıp yaşattığı bu güzel hasletleri kendimize şiar edinelim.
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi Doç. Dr. Sayın ; Selami Şimşek
Hazırlayan / Ayşe D.
tunaydinayse@outlook.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder