12 Temmuz 2013 Cuma

Bursa'da Bir Sultan



                                       

                                            BURSA’DA BİR SULTAN


Bursa şehri, tarihimizde önemli bir konuma sahiptir. Osmanlı devletinin ilk başkenti yeşil Bursa, dönemin tarihi eserlerine haiz olup doğal zenginlikleriyle de dikkat çekicidir. Asırlarca cihana hükmeden bir imparatorluğun, Osmanlı imparatorluğunun ağacı bu şehirde filizlenmiştir.
Fatih sultan Mehmet İstanbul’u fethedince her ne kadar Bursa geri planda kalsa da her zaman manevi başkent olarak gönüllerde ki yerini korumuştur.
Bursa denince ilk akla gelen yeşildir. Asırlık çınarlar, erguvanlar, kestane ağaçlarıyla yemyeşil güzel şehir.  Ayrıca İznik çinilerinin renkleriyle, desenleriyle  süslü İstanbul  saraylarını anlatmaya kelimeler yeterli mi?
Mevlüt şairi Süleyman Çelebi’nin memleketidir aynı zamanda.  Yeşil türbe ve Ulu Camii’yi saymadan elbette olmaz. Asırlarca Osmanlı çocuklarının yüzünü güldüren  gölge oyunu kahramanları Karagöz ve Hacivat’ ta Bursa’lıdır.
Ama bugün biz size, güzellik ve özelliklerini anlatmakla bitiremeyeceğimiz bu güzide şehrin bir başka kıymetli misafirinden, Emir Sultan’dan bahsedeceğiz.
Osmanlı’nın kuruluş devrinde (1368-1430) yaşamış olan büyük ulema Buhara’da doğdu. İsmi Muhammed bin Ali’dir.  Ona, Buhara'da doğduğu için "Muhammed Buhârî", Yıldırım Bayezid Hanın damadı olduktan sonra da "Emîr Sultan" denilmiştir. Yıldırım Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la evlenmiştir.
Emîr Külâl ismiyle tanınan babası geçimini çömlekçilikle sağlayan bir velî idi. Buhârâ'da sevilir ve duâsını almak için kendisine sık sık başvurulurdu. Nakşibendiyye tarîkatının Nurbahşiye koluna mensuptu. Emîr Külâl oğlunu yetiştirmek için büyük gayret gösterdi. Küçük yaşta öksüz kaldı.

Babasının ona sık sık verdiği nasîhatlardan biri şuydu:


"Ey oğlum! Peygamber efendimiz (s.a.v) i  , babandan, anandan daha fazla sevmelisin. Soyunla öğünmemelisin, ağzından hiç yalan çıkmamalı. Her günü ömrünün son günüymüş gibi tamamlamaya çalışmalısın. İlim öğrenmekte aslâ erinip üşenmemelisin. Ak sakallı da olsan, düşmanla cihâdı bırakmamalısın. Selâm vermeden hiç bir topluluğa girmemelisin. Nikâhsız bir kadınla oturmamalısın. Kur'ân-ı Kerîm rehberin, hadîs-i şerîfler ise yol göstericin olacaktır.

Ey oğlum! Hayat her yönü ile senin için bir mekteptir. Hayıra koş, kötülükten kaç. En büyük silâhın, Allahü teâlâya ettiğin duândır. Bunu aslâ unutma!"

Babasının bu şekildeki nasîhatları ile yetişen Emîr Sultan ayrıca, birçok tasavvuf ehlinin sohbetlerine de devâm etti.
Muhterem pederleri ile bir gün tenhâ bir yerde sohbet ediyor ve bir âyet-i kerîmenin tefsîri hakkında konuşuyorlardı. O sırada kalbi mahzûn, çok çocuk sâhibi, borçlu, sıkıntılar içinde bir kişi gelip, perişân hâlini; "Buhârâ'da bir bahçem vardı. Onun mahsûlü, her sene çoluk çocuğumun nafakasını karşılıyor ve ben de helâlinden geçiniyordum. Takdîr-i ilâhî, birgün bir fırtına esti. Bahçemde bulunan tâze ağaçları ve yeni bitmiş sebzelerin çoğunu kuruttu. Bu durumda geçinmeğe gücüm olmadığı için, çoluk çocuğumu terk ettim. Ey Resûlullah'ın evlâdı! Allahü teâlânın zayıf ve bîçâre kulu olan bana, inâyet gözüyle bak. Ayağına düştüm, bana yardımcı ol." diye anlattıktan sonra, yüzünü Emîr Sultân'ın babası Ali'nin ellerine sürdü. Emîr Sultân'ın mübârek pederi de; "Cenâb-ı Hak inşâallah seni arzuna kavuşturacaktır." diyerek onu tesellî etti. O ânda Emîr Sultan hazretleri, o ihtiyara merhamet etmeyi ve şefkatli davranmayı aklından geçirdi. O gece Emîr Sultan, bu muhtâç ihtiyarın bahçesine gizlice varıp, gönülden Allahü teâlâya duâ ederek yalvardı ve; "Ey nîmetler veren ve rızıkları taksim eden Allah'ım! Bu fakîrin ağaçlarını ve ekip diktiği sebze ve meyvelerini eski canlılığına kavuştur." deyip, mübârek ellerini yüzlerine sürdü. Daha sonra Allahü teâlânın izni ile o fakîrin bahçesinde bulunan ağaçlar ve ekili sebzeler yeşerip canlandı. Sabah olunca, ihtiyarın kalbine, ilhâm-ı ilâhî geldi ve hemen bahçesine gitti. Bahçesine girince ağaçların çiçeklenmiş, tâze yaprakları çıkmış ve sebzelerin de canlanmış olduğunu gördü. İhtiyar adam bu durum karşısında hayrete düştü. Bahçenin bir köşesinden bostana baktı ve; "Ey rızkı veren ve mahlûkâtı yaratan Allah'ım! Yalvarmam ve niyâzım sanadır. Bana bu garip sırrı bildir. Yoksa bostanıma hazret-i Hızır mı geldi de, bahçemin ağaçları ölü iken hayat suyunu içip yeşerdi?" dedi. O esnâda Emîr Sultan, bahçenin bir köşesinden göründü. İhtiyar durumun hakîkatini anlayıp, hemen Emîr Sultan'ın ellerine sarılmak istediğinde, o gözden kayboldu. Emîr Sultan'ın duâsı bereketiyle, bahçedeki ağaçlar ile sebzelerin yeşerip, evvelki gibi meyveli olduğuna şükretti. İhtiyâr, Allahü teâlânın kudretine hayran kalıp, başından geçenleri Buhârâ halkına anlattı. Halk gelip, bahçenin hâlini görünce, hayret etti. Bu kerâmeti görünce insanlar, Emîr Sultan hazretlerinden duâ talebinde bulundular.
Emir sultan  Medineye yerleşmek arzusunda iken, gördüğü bir rüya üzere Bursa’ya yerleşti.  Yıldırım Beyazıt’ın kızıyla evlendikten sonrada hayatını İslam’a ve ilme adayarak bu yoldan hiç ayrılmadı. Onun büyük bir alim olduğunu bilen halkın gözbebeği idi.
Bir çok talebe yetiştiren Emir Sultan’ın sözlerinden biri şudur;
Allahü teâlânın yolunda olan bir kimsenin kalbinde, Allahü teâlâya kavuşmaktan başka bir arzu bulunmaz."
Emîr Sultan 1430 senesinde Bursa'da vebâ hastalığından vefât etti. Vefât ettiğinde 63 yaşındaydı. Emîr Sultan vefât ederken, Hacı Bayrâm-ı Velî'nin yıkayıp, cenâze namazını kıldırmasını vasiyet etti. Vefât ettiği gün Hacı Bayrâm-ı Velî mânevî bir işâret ile Bursa'ya geldi. Gasil ve tekfin işlerini yaptı ve cenâze namazını kıldırdı. Okun düştüğü yer olan Bursa'nın doğu kısmında yüksekçe bir yere günümüzde kendi ismiyle anılan semte defnedildi.
Bir çok kerametinin anlatıldığı büyük alimin İslam’a hizmetlerini bir yazıya sığdırmayız. Özellikle Ankara savaşını, iki Türk-müslüman ordusunun birbiriyle savaşmasını önlemek için gayretlerini takdir ve idrak etmek gerekir. Mutlaka gelecek nesillerin de hayatını okuyup örnek alması gerektiği Emir Sultan hazretlerinin türbesi Bursa’ya gidenleri bekliyor.  Bu güzel ramazan ayında Bursa Emir Sultan türbesini ziyaret etmeyi de unutmayalım dostlar.

Ayşe D.

tunaydinayse@outlook.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder