BURSA’DA BİR SULTAN
Bursa şehri,
tarihimizde önemli bir konuma sahiptir. Osmanlı devletinin ilk başkenti yeşil
Bursa, dönemin tarihi eserlerine haiz olup doğal zenginlikleriyle de dikkat
çekicidir. Asırlarca cihana hükmeden bir imparatorluğun, Osmanlı
imparatorluğunun ağacı bu şehirde filizlenmiştir.
Fatih sultan
Mehmet İstanbul’u fethedince her ne kadar Bursa geri planda kalsa da her zaman
manevi başkent olarak gönüllerde ki yerini korumuştur.
Bursa
denince ilk akla gelen yeşildir. Asırlık çınarlar, erguvanlar, kestane ağaçlarıyla
yemyeşil güzel şehir. Ayrıca İznik
çinilerinin renkleriyle, desenleriyle
süslü İstanbul saraylarını
anlatmaya kelimeler yeterli mi?
Mevlüt şairi
Süleyman Çelebi’nin memleketidir aynı zamanda.
Yeşil türbe ve Ulu Camii’yi saymadan elbette olmaz. Asırlarca Osmanlı
çocuklarının yüzünü güldüren gölge oyunu
kahramanları Karagöz ve Hacivat’ ta Bursa’lıdır.
Ama bugün
biz size, güzellik ve özelliklerini anlatmakla bitiremeyeceğimiz bu güzide
şehrin bir başka kıymetli misafirinden, Emir Sultan’dan bahsedeceğiz.
Osmanlı’nın
kuruluş devrinde (1368-1430) yaşamış olan büyük ulema Buhara’da doğdu. İsmi
Muhammed bin Ali’dir. Ona, Buhara'da doğduğu için "Muhammed
Buhârî", Yıldırım
Bayezid Hanın damadı olduktan sonra da
"Emîr Sultan" denilmiştir. Yıldırım
Bayezıd'in kızı Hundi Hatun'la
evlenmiştir.
Emîr Külâl
ismiyle tanınan babası geçimini çömlekçilikle sağlayan bir velî idi. Buhârâ'da
sevilir ve duâsını almak için kendisine sık sık başvurulurdu. Nakşibendiyye
tarîkatının Nurbahşiye koluna mensuptu. Emîr Külâl oğlunu yetiştirmek için
büyük gayret gösterdi. Küçük yaşta öksüz kaldı.
Babasının ona sık sık verdiği nasîhatlardan biri şuydu:
"Ey oğlum! Peygamber efendimiz (s.a.v) i , babandan, anandan daha fazla sevmelisin. Soyunla öğünmemelisin, ağzından hiç yalan çıkmamalı. Her günü ömrünün son günüymüş gibi tamamlamaya çalışmalısın. İlim öğrenmekte aslâ erinip üşenmemelisin. Ak sakallı da olsan, düşmanla cihâdı bırakmamalısın. Selâm vermeden hiç bir topluluğa girmemelisin. Nikâhsız bir kadınla oturmamalısın. Kur'ân-ı Kerîm rehberin, hadîs-i şerîfler ise yol göstericin olacaktır.
Ey oğlum! Hayat her yönü ile senin için bir mekteptir. Hayıra koş, kötülükten kaç. En büyük silâhın, Allahü teâlâya ettiğin duândır. Bunu aslâ unutma!"
Babasının bu şekildeki nasîhatları ile yetişen Emîr Sultan ayrıca, birçok tasavvuf ehlinin sohbetlerine de devâm etti.
Muhterem
pederleri ile bir gün tenhâ bir yerde sohbet ediyor ve bir âyet-i kerîmenin
tefsîri hakkında konuşuyorlardı. O sırada kalbi mahzûn, çok çocuk sâhibi,
borçlu, sıkıntılar içinde bir kişi gelip, perişân hâlini; "Buhârâ'da bir
bahçem vardı. Onun mahsûlü, her sene çoluk çocuğumun nafakasını karşılıyor ve
ben de helâlinden geçiniyordum. Takdîr-i ilâhî, birgün bir fırtına esti.
Bahçemde bulunan tâze ağaçları ve yeni bitmiş sebzelerin çoğunu kuruttu. Bu durumda
geçinmeğe gücüm olmadığı için, çoluk çocuğumu terk ettim. Ey Resûlullah'ın
evlâdı! Allahü teâlânın zayıf ve bîçâre kulu olan bana, inâyet gözüyle bak.
Ayağına düştüm, bana yardımcı ol." diye anlattıktan sonra, yüzünü Emîr
Sultân'ın babası Ali'nin ellerine sürdü. Emîr Sultân'ın mübârek pederi de;
"Cenâb-ı Hak inşâallah seni arzuna kavuşturacaktır." diyerek onu
tesellî etti. O ânda Emîr Sultan hazretleri, o ihtiyara merhamet etmeyi ve
şefkatli davranmayı aklından geçirdi. O gece Emîr Sultan, bu muhtâç ihtiyarın
bahçesine gizlice varıp, gönülden Allahü teâlâya duâ ederek yalvardı ve;
"Ey nîmetler veren ve rızıkları taksim eden Allah'ım! Bu fakîrin
ağaçlarını ve ekip diktiği sebze ve meyvelerini eski canlılığına
kavuştur." deyip, mübârek ellerini yüzlerine sürdü. Daha sonra Allahü
teâlânın izni ile o fakîrin bahçesinde bulunan ağaçlar ve ekili sebzeler
yeşerip canlandı. Sabah olunca, ihtiyarın kalbine, ilhâm-ı ilâhî geldi ve hemen
bahçesine gitti. Bahçesine girince ağaçların çiçeklenmiş, tâze yaprakları
çıkmış ve sebzelerin de canlanmış olduğunu gördü. İhtiyar adam bu durum
karşısında hayrete düştü. Bahçenin bir köşesinden bostana baktı ve; "Ey
rızkı veren ve mahlûkâtı yaratan Allah'ım! Yalvarmam ve niyâzım sanadır. Bana
bu garip sırrı bildir. Yoksa bostanıma hazret-i Hızır mı geldi de, bahçemin
ağaçları ölü iken hayat suyunu içip yeşerdi?" dedi. O esnâda Emîr Sultan,
bahçenin bir köşesinden göründü. İhtiyar durumun hakîkatini anlayıp, hemen Emîr
Sultan'ın ellerine sarılmak istediğinde, o gözden kayboldu. Emîr Sultan'ın
duâsı bereketiyle, bahçedeki ağaçlar ile sebzelerin yeşerip, evvelki gibi
meyveli olduğuna şükretti. İhtiyâr, Allahü teâlânın kudretine hayran kalıp,
başından geçenleri Buhârâ halkına anlattı. Halk gelip, bahçenin hâlini görünce,
hayret etti. Bu kerâmeti görünce insanlar, Emîr Sultan hazretlerinden duâ
talebinde bulundular.
Emir
sultan Medineye yerleşmek arzusunda
iken, gördüğü bir rüya üzere Bursa’ya yerleşti.
Yıldırım Beyazıt’ın kızıyla evlendikten sonrada hayatını İslam’a ve ilme
adayarak bu yoldan hiç ayrılmadı. Onun büyük bir alim olduğunu bilen halkın
gözbebeği idi.
Bir çok
talebe yetiştiren Emir Sultan’ın sözlerinden biri şudur;
Allahü
teâlânın yolunda olan bir kimsenin kalbinde, Allahü teâlâya kavuşmaktan başka
bir arzu bulunmaz."
Emîr Sultan
1430 senesinde Bursa'da vebâ hastalığından vefât etti. Vefât ettiğinde 63
yaşındaydı. Emîr Sultan vefât ederken, Hacı Bayrâm-ı Velî'nin yıkayıp, cenâze
namazını kıldırmasını vasiyet etti. Vefât ettiği gün Hacı Bayrâm-ı Velî mânevî
bir işâret ile Bursa'ya geldi. Gasil ve tekfin işlerini yaptı ve cenâze
namazını kıldırdı. Okun düştüğü yer olan Bursa'nın doğu kısmında yüksekçe bir
yere günümüzde kendi ismiyle anılan semte defnedildi.
Bir çok
kerametinin anlatıldığı büyük alimin İslam’a hizmetlerini bir yazıya
sığdırmayız. Özellikle Ankara savaşını, iki Türk-müslüman ordusunun birbiriyle
savaşmasını önlemek için gayretlerini takdir ve idrak etmek gerekir. Mutlaka
gelecek nesillerin de hayatını okuyup örnek alması gerektiği Emir Sultan
hazretlerinin türbesi Bursa’ya gidenleri bekliyor. Bu güzel ramazan ayında Bursa Emir Sultan
türbesini ziyaret etmeyi de unutmayalım dostlar.
Ayşe D.
tunaydinayse@outlook.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder