ORUÇ KUŞU
Oruç, fiziksel ihtiyaçlarımıza -manevî bir komutla- dur, demekle başlar.
Yılda bir
devri devran eden bu ay; ne güzel, ne bereketli, ne mübarek bir aydır! Ramazan
günleri bir bir ilerlerken, insanlar feyizlerini arttıracak hülâsa bir şeyler
yaparlar. Cemaat namazlarına koşmalar, Kur’an-ı Kerim okumaları, Kur’an-î bir hayat tarzını yaşamak,
onunla hemhal olma arzusuyla dolmak, sevgiye ulaşmak, kardeşlik bağlarını
sıkılaştırmak, merhamet duygusunun coşa geldiği
yardımlaşma, izzet-ikram sofraları, muhabbet demleri, muhabbetten
Muhammedî hâllerin hâsıl olması gibi güzel hasletlerle dolu bir aydır Ramazan. Efendim, orucun, bendeki tezahürüne biraz dokunacak
olursam:
İradeyi hâkim
kılmakla, açlıkla tokluğa doymanın hazzına varır insan. Eğer, yaşantımızda bir
avare gidişat varsa, bunu düzene koyacak olan oruçtur. Orucun kıymetini anlamak için, oruca önem
verip, önemini kazanmak, bu aşkı badeden içmek gerekir. Oruçla aile kurumu bir
kez daha düzene girer, sofraya hep birlikte oturulur, huşu içinde iftar saati
beklenir, iftar vakti iftihar vakti olur oruçlu için. Oruç mideden başlasa da
insanın tüm uzuvlarına hâkimiyet kurar. Öyle ki; konuşmasına, duruşuna,
bakışına, hoşgörüsüne, sabrına, kardeşlik duygularına, hâl ve gidişatına varana
dek sirayet eder.
Oruçla elimize, dilimize,
belimize sahip olur, nefsimizi hâl yoluna koyarız. Duyumlardan haberdar olur,
duygulara gem vururuz. Anlayış, sezgi orucun en güzel ikramı olarak vücut bulur
benliğimizde. Dikkat ve rikkat nazariyemiz uyanır. Bu aşk ve şevk ile dolduk
mu, manevî doyuma erişir, o manevî hazla aklıselim düşünür, imanlı ihlâslı
oluruz. Oruçla yoğrulan kalp, içinden çiğliği atar. Oruç, büyük bir
organizasyon; sıhhat ve intizam... Bu gerçeği kim inkâr
edilebilir.
Zamanın ve mekânın kadir
kıymetini duyurur. İnsana ve eşyaya saygı uyandırır. İnsanın fiziki ve ruhu
yapısı oruçla güçlenir. Sevip, sevgi bulur, kendisiyle barışık olmasını sağlar,
kendisiyle barışık olan insan elbette küskünlüklere paydos! der. Oruçla,
gönlümüzde buz dağları erir, karakıştan kurtulur, ilkbaharda yaşar oluruz;
yetmedi haziranı, sarı sıcak günleri isteriz. Orucun sırrına vardık mı, zihin
durulur, berraklaşır, kalp huzurla tanışır, öyle ki âleme neşe saçar. İç
huzuru, muhabbeti bulan kişi, muhabbet için nice yollar aşar da dolambaçlardan
sıyrılıp kaçar, tecessüsten uzaklaşır sükûta erer. Onu yaşamak ve yaşatmak için
sevgiyle aşkla dolar taşar. Aranılan, sorulan, sahip kişi olur.
İnsanın derinliğindeki
vâridatı gün yüzüne çıkaracak olan da, kutlu ramazan ayıdır. Kendimizi her an oruçlu saymak, kibri
kaprisi ortadan kaldırmak; bu eğitime kendimizi mecbur kılmamız, bizim tabiî
tevazu hâli bulmamıza, insanlık tahtımıza çıkmamıza vesile olur. İşte buna
orucu, oruçta bulmak diyebiliriz.
Ramazan günleri bir bir ilerliyor,
demiştik. Ramazan, bağrında bir gece barındırır, öyle bir gece ki;
“Ak
sütten ak kılı seçen düşünce / Bir de gecesi var ki hece hece
Geceler
gecesi Leyle-i Kadir de / Tüm dilekler kabul olsun bu gece "
Nefis
isteklere dur demişse, yüzler gülüyorsa ve mahrumiyet yerine hâkimiyet
dizginleri ele alıyorsa, aile hayatımız
düzen ve intizam buluyor; huşu içinde iftar açıyorsak, karar burada büyük rol
oynuyor, ikrarı sahneye koyuyorsa; haydi, kendini göster diyorsa; âh! Bunlar
oruç kuşunun marifetleri mi?
Yazar / Abdurrahman ADIYAN
Hazırlayan / Ayşe D.
tunaydinayse@outlook.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder