Avukatlığı gazeteciliğe tercih eden Türkiye’nin en
seçkin sunucularından Kemal Gülen'e göre televizyoncu, yerine göre milletin
avukatı.
Samanyolu TV'nin ana haber bülteni
sunucusu ve radyolar koordinatörü
Kemal Gülen ile hoş bir mesleki sohbet yaptık. Gülen, medyadaki başarı
hikayesini anlatırken, dil bilgisini ve Türkçeyi güzel kullanmanın önemine
vurgu yaptı.
1969 yılında Erzurum’da doğan Kemal Gülen, orta okul ve liseyi İzmir’de okuduktan
sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülte yıllarında
televizyonculuk ile tanışan Gülen, mezun olduktan sonra avukatlık ile medya
arasında bir seçim yapmak zorunda kaldı. Bu mesleğin kendisi için uygun
olduğuna kanaat getiren Gülen, ailesi ve çevresinin de desteği ile medyada
karar kıldı. Bugün evli ve üç çocuk babası olan Gülen, ayrıca Uluslar arası Türkçe
Olimpiyatları’nın da sunuculuğunu yapıyor.
‘’Ekranla arkası arasında fark yok’’
Ekranda ve ekran arkasında tanınan Kemal Gülen arasında çok bir farkın
olmadığını söyleyen sevilen sunucu ‘’ Nasıl
isem öyle görünmeye gayret ediyorum. Ekrandan nasıl görünüyorsam, öyle de
yaşamaktayım. Arada fark olmamasına özen gösteriyorum ki, sözümüz sazımız,
itimat ve güvene dayanıyor. Dinlenilsin, itimat edilsin’’
Fakülteyi bitirdikten sonra direk olarak Samanyolu Televizyonunda çalışmaya başladığını söyleyen Gülen, ilk özel televizyonların açıldığı dönemleri şöyle anlatıyor; ‘’Kader beni sürükledi televizyona bir arkadaş vasıtasıyla. 1993 yılında burada vazifeye başladım. O günlerden bugünlere, televizyonun yapımla ilgili her kademesinde görev yaptım. Çocuk programları, gençlik programları, sunuculuk, belgesel, hatta sinema dizi tarzı şeylerde yaptık’’
Fakülteyi bitirdikten sonra direk olarak Samanyolu Televizyonunda çalışmaya başladığını söyleyen Gülen, ilk özel televizyonların açıldığı dönemleri şöyle anlatıyor; ‘’Kader beni sürükledi televizyona bir arkadaş vasıtasıyla. 1993 yılında burada vazifeye başladım. O günlerden bugünlere, televizyonun yapımla ilgili her kademesinde görev yaptım. Çocuk programları, gençlik programları, sunuculuk, belgesel, hatta sinema dizi tarzı şeylerde yaptık’’
" Hemen her kademede görev yaptı "
Samanyolu TV’de muhabirlik, koordinatörlük, yapımcılık, yönetmenlik ve
sunuculuk görevlerini üstlenerek her kademede görev alan Kemal Gülen, meslekte
20.yılını doldurmanın haklı gururunu yaşıyor. Son 15 yıldır haber merkezinde
görev yaptığını söyleyen Gülen, o yıllardan itibaren de Samanyolu TV ana haber
bültenlerini sunuyor.
Ayrıca haber daire
başkanlığı da yapan Gülen, halen radyolar koordinatörlüğü görevini de
sürdürüyor. Belgesel koordinatörlüğü de dahil, tüm idari mekanizmada görev aldığını
söyleyen Gülen ‘’Aktif televizyonculuğun içinde
olmaya gayret ettim. Ya radyoda mikrofonda, ya belgesel metni yazımında, hep yapımın içinde oldum. Hem işin idari
kısmında hem de mesleğin içinde olmaya özen gösterdim."
" Seyirci itibar ettikçe emeklilik olmaz’’
Medyadaki yirmi yılını doldurduğunu söyleyen Kemal Gülen, seyirci,
dinleyici yada okuyucu itibar ettiği sürece bu meslekte emekliliğin olamayacağı
görüşünde.
Kazanılan tecrübenin medyada çok önemli olduğuna vurgu yapan Gülen, bu
tecrübenin genç kuşaklara aktarılması için, mutlaka sektörde kalınması
düşüncesinde.
Medyanın akil adamlara ihtiyacı olduğunun altını çizen Gülen ‘’Belli bir şeyden sonra sen ihtiyarladın,
diyebilirler ama meslekte tecrübe kazanıyorsunuz. Sizden sonra gelen genç
kuşaklar o acemiliklerini sizin tecrübelerinizle atması gerekiyor. Farklı
kademelerle olan tanışıklığınız nedeniyle köprüler kurmanız gerekiyor. Sektörün
büyümesine yardımcı olmanız gerekiyor. Dünyadaki medya sektörüyle iyi bir
rekabet oluşturmanız gerekiyor. Dolayısıyla Mehmet Ali Birand gibi, Reha Muhtar
gibi, Ali Kırca gibi insanların yatağa düşecekleri ana kadar sektörde kalıp,
insaflı bir şekilde kendinden sonra gelen kuşakları dünya ile rekabete açmaları
lazım.’’
Medya sektöründe emekli olunmaması gerektiğini belirten Gülen, ‘’Emeklilikten maksat, fiilen çalışma süresi
ve sigortadan emeklilik. Yoksa kolay tecrübe edinilmiyor 4-5seneden önce bir
gazeteci, bir televizyoncu emaneti üstlenemiyor’’.
" Gazeteci Türkçeye hakim olmalı’’
Bir muhabirin, bir gazetecinin çalıştığı şirketi temsil edecek, Türkiye’yi
temsil edecek donanımda olması gerektiğini belirten Gülen, ‘’ Haberin bütün bağlantılarını çok iyi
bilecek. Kaynaklarına karşı güven telkin edecek. Oradan haber süzmeye gayret
edecek. O haberi düzgün bir şekilde ilk sayfalarına taşıyacak. Yada Ana haber
bültenlerine taşıyacak. Dile hakim olacak. Estetik kaygılar taşıyacak. O konuda
kendini geliştirecek. mizanpaja karşı duyarlı olacak. Diğer meslektaşlarıyla
yarışta daha iyi noktaya gelebilecek, hem haber kovalama, hem de yeni haber
alanlarına açılma da bu 4-5 seneden önce olmuyor. Televizyonun birde görsel
tarafı var. Yani sahneye çıkacak, bir muhabir yada haberciyse orda
stand-up yapacak. Dil dediğimiz şey bu herkeste hemen gelişmiyor. Ekran
karşısında yada bir mikrofon karşısında konuşabilmek, kalabalığa hitap
edebilmek zamanla oturuyor. Yapa yapa bir alışkanlık kazandırıyor. Tam verimli
oluyorsun ondan sonra emekli oluyorsun. İşte Olmaz. Bir şekilde sektörün bir
ucunda meslektaşlarına destek vereceğin bir alanda hizmete devam etmek lazım
diye düşünüyorum’’
Yazan, bilinen ve görünen insanların yani itibar edilen insanların sektöre
daha fazla hizmet etmesi gerektiğini söyleyen Gülen ‘’ Sektörde bilinen insanların geri çekilmemeleri gerekiyor. Onlarında
kendilerini dünyaya entegre ederek, dünyayı anlayarak, bir sonraki kuşakları
dünya ile rekabete hazır hale getirebilmeleri. İşimi yaptım odama çekiliyorum.
İdeal bir meslek sahibine yakışmıyor. Bunu herkes yapar, ancak tecrübeyi zayi
etmemek lazım. Önemli olan devamlı işler olabilmek. Kader bugün bir yerde
vazife verir. Yarın bir yere hazırlar insanı. Ama o gün orada olmazsan,vazife
sana geldiği zaman, çok acemi kalırsın. Kaderin bir rolü vardır bize
istihdamda. Her şeyi biz irademizle yapamıyoruz. Ona da itimat etmemiz lazım’’
" Televizyonculuğu bir aşk gibi gördüm’’
Fakülte yıllarının zorlu ve çetin geçtiğini hatırlatan Gülen, O dönemde televizyonculuk
mu? Yoksa hukuk mu? İkilemine girdiğini söylüyor. Televizyonculuğu bir iş gibi
değil de bir aşk gibi gördüğünü belirten Gülen şöyle devam ediyor ‘’ Yeni bir sektör heves, biraz heyecan. Ekrana
çıkmak gibi bir maksadım yoktu. Bende öyle bir beceri var mıdır yok mudur onu
da bilmiyordum. Yazdıkların ekrana çıkıyor. Sektör yeni gelişiyor.
TRT’den kopup başka Televizyonlara gidenler var. Onlar sektörü ayağa kaldırmaya
çalışıyorlar. O yıllarda kanunu yoktu. Ne olacağı bilinmiyordu. Televizyonculuğun
önü açılır mı ? gibi sorular vardı. Bunlara rağmen heyecanımızı körükleyen
unsurlarda vardı.
İlk tercihim Siyasaldı, sonra Hukuk, sonra edebiyat öğretmenliği ve tarih öğretmenliği tercihlerimdi. Edebiyat Öğretmenliğini çok istiyordum, hala da çok istiyorum’’
" Yerine göre milletin avukatıyız’’
Hukuk Fakültesi bittiğinde televizyonculukta iki yılını doldurduğunu söyleyen Gülen, o dönemde bu işi yapıp, yapamayacağı hakkında, ailesi ve yöneticileriyle görüştüğünü, hemen herkesten olumlu cevaplar aldığını belirtiyor. Televizyonculuğun avukatlığı da içinde barındırdığı söyleyen Gülen ‘’Kişisel bir avukatlık değil de yerine göre, milletin avukatlığını yapıyorsunuz. Arkadaşlarımda destek verdi. Hatta sesinde müsait dediler.
Derken kader beni sürükledi. Benim mesleği sevmem, meslekte başarılı olmam için gayret sarf etmem kadar mesleğinde bana uygun olması gerekiyordu. İletişim fakültesinden çıkmış olmasına rağmen, mesleğin onu sevmediği insanlarla da karşılaştım’’ Televizyonculuğu sevmek kadar, TV’nin de seni sevmesi gerektiğine değinen Kemal Gülen, ‘’Her ikisinin de örtüşmesi gerekiyor. TV’nin beni sevmesi, benim televizyonculuğu sevmem ikisi örtüştü. Aynı çizgide buluştu’’
İlk tercihim Siyasaldı, sonra Hukuk, sonra edebiyat öğretmenliği ve tarih öğretmenliği tercihlerimdi. Edebiyat Öğretmenliğini çok istiyordum, hala da çok istiyorum’’
" Yerine göre milletin avukatıyız’’
Hukuk Fakültesi bittiğinde televizyonculukta iki yılını doldurduğunu söyleyen Gülen, o dönemde bu işi yapıp, yapamayacağı hakkında, ailesi ve yöneticileriyle görüştüğünü, hemen herkesten olumlu cevaplar aldığını belirtiyor. Televizyonculuğun avukatlığı da içinde barındırdığı söyleyen Gülen ‘’Kişisel bir avukatlık değil de yerine göre, milletin avukatlığını yapıyorsunuz. Arkadaşlarımda destek verdi. Hatta sesinde müsait dediler.
Derken kader beni sürükledi. Benim mesleği sevmem, meslekte başarılı olmam için gayret sarf etmem kadar mesleğinde bana uygun olması gerekiyordu. İletişim fakültesinden çıkmış olmasına rağmen, mesleğin onu sevmediği insanlarla da karşılaştım’’ Televizyonculuğu sevmek kadar, TV’nin de seni sevmesi gerektiğine değinen Kemal Gülen, ‘’Her ikisinin de örtüşmesi gerekiyor. TV’nin beni sevmesi, benim televizyonculuğu sevmem ikisi örtüştü. Aynı çizgide buluştu’’
" Mesleğin seni sevmesi lazım’’
Fakülteyi bitirenlerin hemen mesleğe başlıyorum dememesi gerektiğinin altını çizen Gülen ‘’Meslek seni severse, mikrofon seni severse, ekran, okuyucu seni severse, üslubunu beğenirse o mesleği yapmaya devam edebilirsin. Devlete öğretmen tayin etmiyor. Burada özgür bir irade var. İnsanlar seyretmek ya da seyretmemek, almak yada almamak konusunda özgür. Seyirci, okuyucu, dinleyici seni kabullenmesi lazım. Biz seni okuyoruz, biz seni seyrediyoruz demesi lazım ki, kendini o alanda geliştirebilesin, tutunabilirsin.
20.yılımızı idrak ettik. Tırnaklarımızla düşmemek için tutunuyoruz.
Fakülteyi bitirenlerin hemen mesleğe başlıyorum dememesi gerektiğinin altını çizen Gülen ‘’Meslek seni severse, mikrofon seni severse, ekran, okuyucu seni severse, üslubunu beğenirse o mesleği yapmaya devam edebilirsin. Devlete öğretmen tayin etmiyor. Burada özgür bir irade var. İnsanlar seyretmek ya da seyretmemek, almak yada almamak konusunda özgür. Seyirci, okuyucu, dinleyici seni kabullenmesi lazım. Biz seni okuyoruz, biz seni seyrediyoruz demesi lazım ki, kendini o alanda geliştirebilesin, tutunabilirsin.
20.yılımızı idrak ettik. Tırnaklarımızla düşmemek için tutunuyoruz.
" Seyircimizin teveccühüne minnettarım’’
Televizyonculuk hayatında, özellikle de ilk yıllarında potlar kırdığını
söyleyen Gülen, buna rağmen seyircinin kendisine mehil verdiğini, kendisinin de
bu süreyi çok iyi kullandığını söyledi. ‘’Seyirci
bu mehili verirken, ‘Tamam ben sende bir ışık gördüm. Ama kendini geliştir’
diyor. Bunu eğer muhatap algılarsa, kendini geliştirmeye gayret ediyor. Yoksa
seyirci verdiği o mehili çeker, o zamanda ortada kalma ihtimali vardır. Fakülte
eğer erken bitseydi, şuanda Avukatlık yapıyor olurdum. Çünkü TV’ler daha
açılmamıştı’’
Edebiyata karşı yatkın olmanın buna paralel olarak dile de yatkınlığı beraberinde getirdiğini söyleyen Gülen ‘’ Dolayısıyla hem muhabirlik, hem de editörlük tarzı bir şeyler yapıyordum. Haberleri derleyip bana getirirlerdi. Bende habere çıkıyordum. Hukukçu olduğum için metinlerin bir de o yönüne bakmaya çalışırdım. Hem diline hem de hukuk açısından incelemeye çalışırdım. Habercilik, sonra editörlük, haber müdürlüğü, haber daire başkanlığı yaptım. Şimdi haberde danışmanlık yapıyorum. Ana haber bültenini sunuyorum. Artık aktif haber yazmıyorum. Bazı internet sitelerine köşe yazarlığı yapıyorum’’
Edebiyata karşı yatkın olmanın buna paralel olarak dile de yatkınlığı beraberinde getirdiğini söyleyen Gülen ‘’ Dolayısıyla hem muhabirlik, hem de editörlük tarzı bir şeyler yapıyordum. Haberleri derleyip bana getirirlerdi. Bende habere çıkıyordum. Hukukçu olduğum için metinlerin bir de o yönüne bakmaya çalışırdım. Hem diline hem de hukuk açısından incelemeye çalışırdım. Habercilik, sonra editörlük, haber müdürlüğü, haber daire başkanlığı yaptım. Şimdi haberde danışmanlık yapıyorum. Ana haber bültenini sunuyorum. Artık aktif haber yazmıyorum. Bazı internet sitelerine köşe yazarlığı yapıyorum’’
" Kelimelerle oynamayı seviyorum’’
Yokluklar içerisinde muhabirliğin çok tadına varamadığını söyleyen Gülen ‘’
Bir kamera, 10-15 program var. Haberciler
olarak kamera size birkaç saat düşüyor. Dolayısıyla kamera size geldiği zaman
arşiv görüntüleri çekiyorsunuz. Ve o arşiv görüntüler üzerine haberler
yazıyorsunuz. Bugünkü gibi bol kameraların olduğu , polis, adliye, siyaset
bölümleri o dönemde yok. Daha sonra çocuk-gençlik programlarına geçince
haberden biraz uzaklaştım. Ama yazmayı seviyorum. Kelimelerle oynamayı. Bu
konuda dille ilgili olarak kendimi geliştirmeye gayret ediyorum’’
Sohbetimizin hemen her bölümünde dilin önemine vurgu yapan Kemal Gülen ‘’İsterim ki bir gün bütün gazeteci
arkadaşlarımla, dilin önemi üzerine konuşalım. Güzel Türkçe konuşalım.
Türkçenin en güzel tarafını bulup konuşalım. Onlarca kelime ile değil, yüzlerce
bini aşkın kelime ile zengin bir dil kullanarak konuşalım, birbirimizi
anlayalım. Bunun içerisinde beden dilini, el yüz mimiklerini de katarak daha
zengin bir konuşma çeşidi oluşturalım. Çünkü biz bütün medeniyetimizi dille
taşıyoruz. Dil öldüğü zaman medeniyetiniz ölüyor. Dininiz, kültürünüz,
sanatınız, siyasetiniz ölüyor. Salı toplantılarına bakıyorsunuz, dönüp duran
aynı kelimeler, aynı kavramlar,aynı tehditler, aynı kaba üslup.’’
" Türkçe sevgisini aşılamak "
Türk edebiyatından, Divan edebiyatından örnekler veren Gülen ‘’ Öyle yazarlar, öyle şairler okuyorsunuz ki
tarihten o da eleştiriyor, hiciv ediyor. Ama bayılıyorsun, sen bu kelimeleri
nasıl inci gibi dizdin de böyle hiciv ettin. Dildeki o zenginlik karşısında
adamı alkışlıyorsun. Yazarlarımızın, muhabirlerimizin, editörlerimizin Türkçeye
karşı daha duyarları olmalarını konuşmak isterdim. Keşke dil sevgisi gibi
bir şırınga olsa da onu dili kötü kullananlara zerk etsem diye düşünüyorum.
Türkçe sevgisini aşılasak. Çünkü bizim çocuklarımız, öğretmenlerden daha ziyade
çizgi filmlerden, romanlardan, hikayelerden çizgi romanlardan
öğreniyorlar dili. Keşke böyle oturup saatlerce kendimizi bu konuda
geliştirebilsek. Çok iyi gazeteci olmuştur, ama eğer dili çok iyi
kullanmıyorsa, ben hep ona 9 vermeyi düşünürüm. 10 alamaz. Dili bilmeden 10’u
alamaz.
İletişim Fakültelerinde özellikle bence Türk dili diye haftanın 18 saati dil üzerine en seçkin eserlerin okunup, hem dil bilgisi açısından, hem sanatları, hem şiir açısından değerlendirildiği bir ders olmalı. Yazı bir dildir, konuşma bir dildir. İletişimimizin en önemli aktörü, unsurudur. İsterim ki bir sene hazırlık dil bilgisi okunsun. Ama ne İletişim Fakültesinde ne de başka bir yerde böyle bir şey yok’’
İletişim Fakültelerinde özellikle bence Türk dili diye haftanın 18 saati dil üzerine en seçkin eserlerin okunup, hem dil bilgisi açısından, hem sanatları, hem şiir açısından değerlendirildiği bir ders olmalı. Yazı bir dildir, konuşma bir dildir. İletişimimizin en önemli aktörü, unsurudur. İsterim ki bir sene hazırlık dil bilgisi okunsun. Ama ne İletişim Fakültesinde ne de başka bir yerde böyle bir şey yok’’
" Fuzuli’nin aşkı nerede, aşk şiirleri nerede, bugün ki dizilerle ortaya çıkan aşk nerede? "
" Türkçeyi doğru bilmek "
Türkçeyi de güzel konuşmadan, Türkçeyi de bilmeden insanları daha yüce ideallere doğru heyecanlandırmanın, hedeflere yönlendirmenin mümkün olamayacağını söyleyen Gülen ‘’Ülkeleri kuranlar hatipler. Hitabet sanatıyla bir ülke düşmandan kurtuluyor. Hitabet sanatıyla bir ordu harekete geçiyor. Alparslan’ın hitabeti Malazgirt’i kazandırıyor. Yavuzun hitabeti Çaldıranı kazandırıyor. Bir şair hitabetiyle bazen 100 akçe alıyor, bazen de Nef’i gibi kelle veriyor. İletişimde karşılıklı alış-veriş vardır. Karşılıklı anlamak lazım. Dolayısıyla karşınızdakinin de size söyleyebilecek kadar zengin bir dimağı ve dili olmalı. Zengin bir birikimi olmalı. Bunlardan uzak olunca, muhataplar sadece dinleyici pasif, bizde ne söylesek sanki onların zihni çöplük, duyguları çöplük, bizim her söylediğimizi alacaklar. Sonra çöplüğe dönüp gidecekler. Belki de onlardaki o masumiyette bizim iş bilmezliğimiz yüzünden ölecek. Aşka karşı, öfkeye karşı, sevgiye karşı, merhamete karşı, anadan, atadan görme bir yaklaşımları var. Biz iletişimciler, onların o atadan görme yaklaşımlarını bile öldürme tehlikesiyle onları yüz yüze bırakıyoruz. Aşk değince artık milletin birbirini aldattığı bir değer haline geliyor. Fuzuli’nin aşkı nerede, aşk şiirleri nerede, bugün ki dizilerle ortaya çıkan aşk nerede? Aşk gibi bir kavram pespaye bir hale geliyor. Dil katliamı yaşanıyor’’
" Türkçe Olimpiyatları çok önemli’’
Bu yıl 11.si düzenlenecek olan Türkçe Olimpiyatların Türkçe’nin evrensel bir dil olmasında yolunda önemli bir organizasyon olduğuna değinen Kemal Gülen ‘’Türkiye’nin nüfusunun çokluğu nüfuzunu oluşturur. Bazı ülkelerin nüfuzu vardır. İsrail gibi, bazen 75 milyonluk Türkiye’nin yanında Avrupa’da Amerika’da daha itibarlı olur. Türkçe Olimpiyatları dünya çapında Türkçenin ve Türkiye’nin bilinirliğini artıran, Böyle bir ülke varmış, böyle bir dil varmış denmesini sağlayan önemli bir etken. Türkçeyi ve Türkiye’yi bilmeyen ülkeler var. Belki bu ülkelerin siyasetçilerinin Türkiye hakkında bir kanaati vardır. Ama öyle devlet başkanları gördük ki son on yıl da, ilk defa Türkiye’ye geliyor. Dolayısıyla görmek okumak gibi değildir. Okursun, ama görmek seni başka alemlere götürür. Türkçe Olimpiyatları böyle bir yeniliğe kapı araladı. Bir heyecan oluşuyor. Türkiye’den öğretmenler gelmiş, bizi bu dille tanıştırıyorlar. Öğretmenlerde bizim dilimizi öğreniyorlar. Böyle bir alış-veriş var. Her Öğretmen gittiği ülkenin dilini öğreniyor. Oradaki çocuklara Türkçeyi öğretmeye gayret gösteriyor. Türkçeyi nasıl öğretirsin ? İstanbul diyerek, mantı diyerek, Atatürk diyerek öğretirsin. Yani Türkçeyi Türkiye’nin değerlerini onlara takdim ederek öğretirsin. İngilizceyi biz böyle öğrenmedik mi? İngilizce kitaplarında hep o kültürün ön plana çıkarttığı değerleri gördük. Şimdi bir benzeri yaşanıyor. O çocuklar bizim Kayseri’yi görüyorlar, Nevşehir de Peri Bacalarını görüyorlar. Urfa’yı görüyorlar, İstanbul Boğazını, Süleymaniye’yi, Efesi görüyorlar. Türkiye’nin tarihi turistlik zenginliklerini, Yunusu Mevlana’yı görüyorlar. Türkiye’de böyle önemli adamlar mı varmış, dünya çapında, uluslararası insanlar mı varmış diye. Bu bir farkındalık oluşturdu. Oluşturmaya da devam ediyor.
Mesela Bosna’daki Burç Üniversitesinde Boşnak çocuklar Türk Dili Edebiyat bölümünde okuyorlar ve Türkçe öğretmeni olarak mezun oluyorlar. Kazakistan’da, Azerbaycan’da, Irakta Üniversitelerde Türk dili ve edebiyatı var. Sonra bunlar bizim ülkemize ya da başka ülkelerde Türkçe derslerine giriyor. Bu da dil üzerinden farklı milletlerin de birbirleriyle köprü kurmasına sebep oluyor. Bir dil 3-4 kültürü sırtında taşıyabiliyor’’
Türkçeyi de güzel konuşmadan, Türkçeyi de bilmeden insanları daha yüce ideallere doğru heyecanlandırmanın, hedeflere yönlendirmenin mümkün olamayacağını söyleyen Gülen ‘’Ülkeleri kuranlar hatipler. Hitabet sanatıyla bir ülke düşmandan kurtuluyor. Hitabet sanatıyla bir ordu harekete geçiyor. Alparslan’ın hitabeti Malazgirt’i kazandırıyor. Yavuzun hitabeti Çaldıranı kazandırıyor. Bir şair hitabetiyle bazen 100 akçe alıyor, bazen de Nef’i gibi kelle veriyor. İletişimde karşılıklı alış-veriş vardır. Karşılıklı anlamak lazım. Dolayısıyla karşınızdakinin de size söyleyebilecek kadar zengin bir dimağı ve dili olmalı. Zengin bir birikimi olmalı. Bunlardan uzak olunca, muhataplar sadece dinleyici pasif, bizde ne söylesek sanki onların zihni çöplük, duyguları çöplük, bizim her söylediğimizi alacaklar. Sonra çöplüğe dönüp gidecekler. Belki de onlardaki o masumiyette bizim iş bilmezliğimiz yüzünden ölecek. Aşka karşı, öfkeye karşı, sevgiye karşı, merhamete karşı, anadan, atadan görme bir yaklaşımları var. Biz iletişimciler, onların o atadan görme yaklaşımlarını bile öldürme tehlikesiyle onları yüz yüze bırakıyoruz. Aşk değince artık milletin birbirini aldattığı bir değer haline geliyor. Fuzuli’nin aşkı nerede, aşk şiirleri nerede, bugün ki dizilerle ortaya çıkan aşk nerede? Aşk gibi bir kavram pespaye bir hale geliyor. Dil katliamı yaşanıyor’’
" Türkçe Olimpiyatları çok önemli’’
Bu yıl 11.si düzenlenecek olan Türkçe Olimpiyatların Türkçe’nin evrensel bir dil olmasında yolunda önemli bir organizasyon olduğuna değinen Kemal Gülen ‘’Türkiye’nin nüfusunun çokluğu nüfuzunu oluşturur. Bazı ülkelerin nüfuzu vardır. İsrail gibi, bazen 75 milyonluk Türkiye’nin yanında Avrupa’da Amerika’da daha itibarlı olur. Türkçe Olimpiyatları dünya çapında Türkçenin ve Türkiye’nin bilinirliğini artıran, Böyle bir ülke varmış, böyle bir dil varmış denmesini sağlayan önemli bir etken. Türkçeyi ve Türkiye’yi bilmeyen ülkeler var. Belki bu ülkelerin siyasetçilerinin Türkiye hakkında bir kanaati vardır. Ama öyle devlet başkanları gördük ki son on yıl da, ilk defa Türkiye’ye geliyor. Dolayısıyla görmek okumak gibi değildir. Okursun, ama görmek seni başka alemlere götürür. Türkçe Olimpiyatları böyle bir yeniliğe kapı araladı. Bir heyecan oluşuyor. Türkiye’den öğretmenler gelmiş, bizi bu dille tanıştırıyorlar. Öğretmenlerde bizim dilimizi öğreniyorlar. Böyle bir alış-veriş var. Her Öğretmen gittiği ülkenin dilini öğreniyor. Oradaki çocuklara Türkçeyi öğretmeye gayret gösteriyor. Türkçeyi nasıl öğretirsin ? İstanbul diyerek, mantı diyerek, Atatürk diyerek öğretirsin. Yani Türkçeyi Türkiye’nin değerlerini onlara takdim ederek öğretirsin. İngilizceyi biz böyle öğrenmedik mi? İngilizce kitaplarında hep o kültürün ön plana çıkarttığı değerleri gördük. Şimdi bir benzeri yaşanıyor. O çocuklar bizim Kayseri’yi görüyorlar, Nevşehir de Peri Bacalarını görüyorlar. Urfa’yı görüyorlar, İstanbul Boğazını, Süleymaniye’yi, Efesi görüyorlar. Türkiye’nin tarihi turistlik zenginliklerini, Yunusu Mevlana’yı görüyorlar. Türkiye’de böyle önemli adamlar mı varmış, dünya çapında, uluslararası insanlar mı varmış diye. Bu bir farkındalık oluşturdu. Oluşturmaya da devam ediyor.
Mesela Bosna’daki Burç Üniversitesinde Boşnak çocuklar Türk Dili Edebiyat bölümünde okuyorlar ve Türkçe öğretmeni olarak mezun oluyorlar. Kazakistan’da, Azerbaycan’da, Irakta Üniversitelerde Türk dili ve edebiyatı var. Sonra bunlar bizim ülkemize ya da başka ülkelerde Türkçe derslerine giriyor. Bu da dil üzerinden farklı milletlerin de birbirleriyle köprü kurmasına sebep oluyor. Bir dil 3-4 kültürü sırtında taşıyabiliyor’’
" Dil gayret ve zaman ister ’’
Anaokulundan, evde konuşulan dile
kadar bir süreç olduğunu belirten Gülen ‘’Bir
senede dil zenginleşmez. Anlatmak öğrenmenin en güzel yoludur. Ve anlatırken
de özenmek, kelimeleri seçmek lazım. Yazarlarımızın, hatiplerimizin
kelimeleri özene bezene seçmesi lazım. Bu da bir zaman
işi. Sokağın, TV’nin gazetenin, okulun, askeriyenin, bir insanın yetişme
sürecindeki her müessesenin destek olması, ya da köstek olmaması gerekir.
Dili zengin bir nesil yetiştirelim ve hayattan daha lezzet alalım. Daha mutlu, daha heyecanlı bir nesil olacak. Abuk sabuk konuşanlarla, dile hakim insanların konuşmaları arasında bir lezzet farkı var’’
" Dünya’da Türkiye sevgisi büyüyor ’’
Dili zengin bir nesil yetiştirelim ve hayattan daha lezzet alalım. Daha mutlu, daha heyecanlı bir nesil olacak. Abuk sabuk konuşanlarla, dile hakim insanların konuşmaları arasında bir lezzet farkı var’’
" Dünya’da Türkiye sevgisi büyüyor ’’
Kültür adamları, eğitimle ilgilenen toplumun mayasını oluşturacak insanlarda
Türkiye’ye karşı bir ilginin olduğunu söyleyen Gülen ‘’Sömürmek için gelmediğinizi anlıyor. Bir paylaşım mantığında insanların
geldiğini ve kalıcı olduğunu görüyorlar. Hepimiz topraktan yaratıldık, hepimiz
aynı duyguları paylaşıyoruz. Dolayısıyla milletler arasında böyle bir
sempatinin olduğunu görmek mümkün. Türkiye sevgisi olmadan kim çocuğunu
kilometrelerce uzaktaki bir ülkeye gönderir. Türkiye’yi oradaki temsilcileri
aracılığı ile seviyor. Türkiye imajı orada bir insana, oradaki bir öğretmene
bakıyor.
Temsilcilerimiz bir misyon üstlenirlerse, ben bu bayrağı temsil ediyorum derlerse, o inançla giderlerse o zaman sempati artıyor. İlk olimpiyatlara 40 ülke gelmişti. Bugün 140 ülke katılıyor. Bu sempati demek ki bir yerden bir yere aşılanıyor’’
Temsilcilerimiz bir misyon üstlenirlerse, ben bu bayrağı temsil ediyorum derlerse, o inançla giderlerse o zaman sempati artıyor. İlk olimpiyatlara 40 ülke gelmişti. Bugün 140 ülke katılıyor. Bu sempati demek ki bir yerden bir yere aşılanıyor’’
" İnsan tanımadığının düşmanı olur ’’
İnsanın tanıdıkça sevdiğini söyleyen Gülen ‘’Keşke her ülkenin kendi dilinde yayın yapacağımız bir platform
olsa. 11.sini düzenleniyor. Bu sene 145 ülke olmuş. Türkiye de 65 sahne
kuracaklar. O kadar ülkeden gelen insanları görmek heyecanlandırıyor. Aynı
dille onlarla sohbet ediyorsunuz. Keyifli ve verimli bir şey. Bunu korumak
lazım.
Kültür adamlarının bu fidanı el birliği ile büyütmesi lazım. Bu Türkçe konuşan herkesin itibar göreceği bir etkinlik’’
Kültür adamlarının bu fidanı el birliği ile büyütmesi lazım. Bu Türkçe konuşan herkesin itibar göreceği bir etkinlik’’
Röportaj / Ayşe Dursun
tunaydinayse@outlook.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder