6 Mart 2014 Perşembe

Proje Şampiyonu Üsküdar



Üsküdar Milli Eğitim Müdürü İlyas Tekin, ilçedeki okulların başarılarını anlattı


 

3 yıldır Üsküdar’da görev yaptığını belirten İlyas Tekin, Okulların 167 olan proje sayısını ilk yıl 757’ye, ikinci yıl ise 1096’ya yükseltip 39 ilçe içinde İstanbul birincisi olduklarını söyledi.

 PROJE ŞAMPİYONU ÜSKÜDAR



İstanbul’un en eski ilçelerinden biri olan Üsküdar, tarihi değerleri ve doğal güzelliklerinin yanı sıra son yıllarda eğitimdeki farklılığıyla da ön plana çıkmaya başladı. Üsküdar okulları spordan sanata, bilimden teknolojiye kendilerini kabul ettirerek, adından söz edilen kurumlar haline geldi.




Öğrencilerin, öğretmenlerin, okul idarecilerinin ve öğrenci velilerinin ortak gayretlerinin bir ürünü olan bu başarılarda elbetteki geminin kaptanı konumunda bulunan Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü İlyas Tekin’in katkıları da büyük. Katkıları bir yana okulların başarılarıyla ilgili en iyi bilgiyi de ondan alabileceğimiz düşüncesiyle İlyas Tekin’in kapısını çaldık. Neydi Üsküdar okullarının başarıları öğrenmek istedik. İşte İlyas Tekin’in söyledikleri



- Öncelikle röportaj için teşekkür ediyorum. Hoşgeldiniz.
Bütün bunlar bizim internet sayfamızda olduğu gibi, brifing raporlarımızda da var.
24 Ocak 2011’de Üsküdar’daki görevime başladım. 3 yıldır  Üsküdar’da görev yapmaktayım. Bu süre zarfında “ Bu Benim Eserim ” adlı proje sayımız 167 iken, bir sene sonra proje sayısı 757 ye çıkardık ve 1. Sene Üsküdar proje sayısında İstanbul da 1. oldu.2. ile aramızda 99 proje farkı vardı.2. sene  proje sayısı daha da arttı ve 1096 ya yükseldi. Dolayısı ile 2. Sene de(yani geçen yıl ) 1096 projeyle Üsküdar yine İstanbul’da 39 ilçe arasında birinci oldu. Ve bu projelerden tabii  il çalışma gurubunda görüşülüyor, bölge çalışma grubuna gidiliyor o çalışma gruplarından seçilenler kalıyor. Sergilenmeye değer görülen eserler 3 gün süren bir tören yapılıyor orada sergileniyor. Geldiğimiz seneden itibaren yani 2 sene üst üste Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde bu projeler sergilendi ve ödül töreni yapıldı. Biz en çok proje çıkartan ilçe olduğumuz için bu işe ev sahipliği yaptık. Bu konuda Üsküdar Belediye Başkanımız Mustafa Kara ve ekibi de  destek verdi.
Onlara da çok teşekkür ediyoruz. İki tane güzel tören yaptık hem açılışta hem de kapanışta. Bu arada bizim Üsküdar’a gelir gelmez Ümraniye’de kurduğumuz bir müzik koromuz vardı. Bunu duyan arkadaşlar bize gelerek burada bir koro kurmamızı istediler bizde müzik öğretmenlerini çağırdık ve onlarla güzel bir koro kurmuştuk. Dolayısıyla her iki projemizin açılışında yaklaşık 30 kişilik müzik öğretmenlerimiz den oluşan koromuz güzel bir konser verdiler. Orada da bu şekilde ev sahipliği yaptık.
Bu seneye geldiğimizde ise 758 projemiz oldu. Projelerde bir değişiklik oldu, daha önceki yıllarda matematik ve fen öğretmenleri öğrencilerle işbirliği yaparak proje hazırlıyorlardı. Öğrencilere proje hazırlattırıyorlardı. Ve istediği kadar  öğrenci gurubuna danışman olabiliyordu. Bu sene bir şey değiştirildi. Bu nedenle proje sayımız biraz azaldı. 758 e indi. Yani 1. Sene 757 idi bu sene 758 oldu. Ve bu sende Üsküdar 39 ilçe arasında 3. Oldu. Bu ilin yaptığı çalışmaya göre, yani matematik ve fen öretmen sayısına göre hesaplandığında Üsküdar  yine 3. Sırayı muhafaza etmiştir. Ancak diğer 1. Ve 2. olan ilçeler daha aşağılara düşmüşlerdir. Çünkü onların matematik ve fen öğretmen sayıları bizden daha fazla idi. Dolayısıyla projelerde hedefe ulaştık. Ankara’ya da proje gönderdik çok az sayıda. İstanbul’dan yaklaşık 10 kadar proje gitti onların için de ilçemiz Üsküdar’ında  projeleri bulunmaktadır.

Çengelköy Lisesi  Erkek Hentbol Takımı Dünya Finalleri’nde…
Bunun dışında öğrencilerimiz ,okullarımız İstanbul’da çok sayıda  birincilikler kazandılar. Özellikle hentbolda kızlarda hem ortaokul hem lisede İstanbul birincilikleri ve Türkiye genelinde dereceleri var. Bu sene Çengelköy Lisesi  Erkek Hentbol Takımı Türkiye finallerine katıldı ve burada Türkiye 2.si oldu.Şu anda Dünya Finallerine  katılacaklar. Müsait olur isem bende onlarla birlikte şampiyonaya katılabilirim. Nursen Fuat Özdayı İlköğretim okulumuz var. Oranın hem kızlar hentbol takımı hem de erkekler hentbol takımı var. Kızlar hentbol takımı İstanbul 3.sü oldu  2 -3 hafta kadar önce bende maçlara katıldım ve takip ettim. Yine aynı okulun  Nursen Fuat Özdayı  ortaokulunun erkek hentbol takımı  İstanbul 1.si oldu, hem de meşhur bir özel okulu 26-17 gibi bir farkla eleyerek İstanbul şampiyonu oldu .Onlar şimdi Türkiye finallerine katılıyorlar. Bunun dışında özel Asfa Koleji her sene Bilek Güreşi Yarışması yapıyor. Geçen seneye kadar İstanbul çapında yapılıyordu. Bu sene Türkiye genelinde 40 ilden 600 ‘e yakın öğrenci katıldı. Ve geçtiğimiz hafta Ümraniye Haldun Alagaş’da ki spor tesisinde finalleri yapıldı. Burada 16 katagori de 1. 2. ve 3. ye 1. lere tam altın,2.lere yarım ve 3.lere çeyrek altın şeklinde ödüller verildi. Ödül törenine bizde katıldık.
1. senemizde Haydarpaşa Anadolu Lisesi’nden bir öğrencimiz LYS de  İngilizce bölümünde Türkiye 2. si oldu. Biz onu da ödüllendirdik. Kendisine yanlış hatırlamıyor isem bir Ipad  verdik. Sürücü kursuna yollayıp ücretsiz ehliyet almasını sağladık. Ve üç senedir de üniversite sınavlarında ilk 100 e girenleri ödüllendiriyoruz. Bunların başında sürücü kurslarıyla konuştuk ücretsiz sürücü kursu sınavına katılıyorlar ve ehliyet almalarını sağlıyoruz.bunu bütün ilçemizdeki öğrencilerimize duyurduk.Bu tür  çalışmalarımız devam ediyor. Başarılı öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi ödüllendiriyoruz.
Okul meclis başkanlarımız var olarla arada bir toplantı yapıyoruz onları dinliyoruz aile birliği başkanlarımızı gerekli toplantılara alıyoruz. Hepsine cep telefonu numaralarımı verdik, zaman zaman arıyorlar görüşüyoruz.Ayrıca aile birlikler formu kurduk.Onlarla zaman zaman  herhangi bir okulda toplanıyoruz.Her gün sabah 2-3 okula uğruyoruz .Pazartesi ve Cuma günleri mutlaka birkaç okulumuzun bayrak törenine katılıyoruz.



‘FATİH’  Projesi Üsküdar’da uygulanmaya başlanıyor.
Liselerimizin hepsinde FATİH Projesi hazır. Akıllı tahtalar yapıldı hazırlandı. Bazı okullarda öğretmenlerimize tabletler dağıtılmaya başlandı. İnşallah biz de bekliyoruz. Önümüzdeki günlerde öğrencilere dağıtılmaya başlanacak.
Her okulumuza ‘ Özel Alt Sınıf ’..
Okullarımızda mutlaka özel alt sınıf bulunduracağız. Türkiye’de belki de en çok özel alt sınıf biz de var . Görme engelli öğrencilerimiz için kampüs şeklinde okulumuz var. Kuleli’de otistik çocuklarımız için okulumuz var. Ayrıca her okulumuzun bünyesinde ilkokul ve ortaokul olmak üzere özel alt sınıflarımız var. Hatta bazı okullarımız 4-5 sınıflık olan bile var. Ayrıca evde eğitim alması gereken öğrencilerimize de evde eğitim imkanı sağlıyoruz. Ve taşıma işlemleri tarafımızca yürütülüyor. Yaklaşık 500 ve 600 ‘e yakın öğrencimiz ücretsiz taşınmaktadır.
Öğrencilerimizle Sosyal Medya’da da iç içeyiz..
Sabah erkenden kaymakam bey ile bazı okullara mutlaka ziyarette bulunuyoruz. Öğrenci ve öğretmenlerimizi dinliyoruz. Öğrencilerimize telefon numaralarımızı veriyoruz. Gerektiğinde bize çok rahat bir şekilde ulaşabiliyorlar. Sosyal medya’da takip halindeyiz. Mesaj yazıyorlar. Öğrencilerimizle iletişimimiz oldukça kuvvetli.

' Suriyeli çocuklar için proje '

İstanbul’da bazı okullarımızda kayıtlı az sayıda Suriyeli öğrencilerimiz var. Müftülüğe bağlı Kur’an Kurslarında 30-40 Suriyeli öğrenciler geldi. Yeni eğitim alıyor. Halk Eğitim kanalıyla biz onlara Türkçe kurs açacağız. Ancak T.C. numaraları henüz
verilmedi.Gerekli işlemler bittiğinde onlara Türkçeyi öğreteceğiz,eğitime tâbi tutacağız.
İstanbul’da şöyle bir proje var ; her okula Suriyeli öğrenci almak yerine Anadolu ve Avrupa Yakasına birer okul açılacak. Hepsi orada özel bir programla eğitim görecekler. Sanıyorum Pendik’te öyle bir okul açıldı.


3 yılda 45 okul yeniledik..
Son üç yıl içerisinde hummalı bir faaliyet içerisindeyiz. 28 okulumuzu güçlendirdik. Hemen hemen her sene 10 okulumuzu taşımak zorunda kaldık. 15’e yakın okulu yıkıp yapıldı. Bir taraftan yapım sürerken diğer taraftan eğitim ve öğretim devam ettirdik. Başka bir okula geçici olarak öğrencilerimizi devam ettirdik. Uzak okula gidiyorlarsa tarafımızca ücretsiz taşıma sistemlerine dahil ettik. Okullarımız yenilendi. Aşağı yukarı 40-45 tanesini yenilemiş olduk.
4+4+4 eğitim sistemi..
Yeni eğitim sistemimizle ilgili sıkıntımız olmadı. Bazı ilçeleri görüyoruz gazetelerden, televizyonlardan. Biz planını programını yaptık. Öğretmenlerimizle komisyon kurduk.
Siyasi parti başkanlarımızla, muhtarlarla istişare ettik. Meclis üyesi,sivil toplum kuruluşlarının hepsinin görüşlerini aldık. Karar verene kadar tabii ki çok düşündük, kararımızı verdik. Ve bu kararımızdan dönmedik. Kararımızın neticesinde görüyoruz ki hiçbir problemle karşılaşmadık. Akıllı mantıklı bir plan yaptık. 2 binası olan ilkokul ve ortaokul olarak yaptık. Yakınlık uzaklık seviyesine göre ayarladık. Burada şunu düşündük ; okullar bizim değil ! müdürlerin değil ! öğretmenlerin değil ! Okullar mahallenin, çocukların. Dolayısiyle önce ilkokul çocuklarımızı düşündük. Onları yakın okullara göndermeyi planladık. Sonra da ortaokulu. İmam Hatip okullarımızı açtık.

“ Okullarımızın en büyük sıkıntısı personel eksikliği ve temizlik..”
Okullarımızda yeteri kadar personel yok. Bazı okullarımızda kadrolu personelimiz ve güvenlik görevlimiz yok. Oysa hepsinde mutlaka olması lazım. Biz bunu bakan seviyesindeki toplantılarımızda dile getirdik.
Eskiden kayıtlarda bağış altında yardım toplanıyordu. Birkaç senedir kaldırıldı. Okullarımız bu konuda ciddi sıkıntı içerisinde. Başka gelirleride yok. Sadece  çok az sayıda kantinlerden gelirleri var. Biz den de hemen hemen hepsi yardım istiyor. Ne yazık ki biz de böyle bir ödenek yok. Kantinlerde %10’luk bir pay var. Onu da uygun bir şekilde okullarımıza yardım da bulunuyoruz.
İŞKUR’dan verilen 50 kadar hizmetli var. Bir de bakanlığın bize verdiği 60 kadar hizmetli geldi.Onları da eşit ortamda görevlendirdik. İlgililere duyurmak üzere bu konuyla ilgili özel bir rapor yazdım. Şu an da okullarımızın en büyük problemi ve ihtiyacı bu. Yani hizmetli ve temizlik işi.



Röportaj ; Ayşe DURSUN

tunaydinayse@outlook.com



5 Mart 2014 Çarşamba

Üsküdar'a TÜRKMEN Komutan / Belediyecilikte Yeni Dönem


Gazetemize sürpriz bir ziyarette bulunan AKParti Üsküdar Belediye Başkan Adayı Hilmi Türkmen
hayata geçirmeyi planladığı en önemli projelerini bizlerle paylaştı. Yapacağı ilkleri de bizlere anlattı.
Üsküdar Belediye Başkan Yardımcısı ve AK Parti Üsküdar Belediye Başkan Adayı Avukat Hilmi Türkmen gazetemize sürpriz ziyarette bulundu.Bu güzel ziyareti röportaja çevirmek bizim için kaçınılmaz oldu. Merak edilen projelerine samimi cevaplar veren Türkmen , belediyeciliğin kavramını değiştirecek projelere imza atacaklarını ifade etti. Birbirinden farklı projeleriyle Hilmi Türkmen ve  röportajımız buyurunuz ;
 - Öncelikle gazetenize bizleri misafir ettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum Ayşe hanım. Üsküdar’ımızda böylesine güzel bir gazetemizin var olduğunu bilmek çok güzel bir duygu bundan sonra inşallah daha sık görüşürüz.

Belediyecilikteki tecrübemizle biz önümüzdeki dönem neler yapıp neler yapamayacağımızı az çok hesabını yapıyoruz. Dolayısiyle neler konuştuğumuzun sonucunu kestirerek konuşuyoruz tabii. İnşallah önümüzdeki dönem Üsküdar’da tabii bir çok projemiz var. En önemli projelerimizden birisi ‘ Kentsel Dönüşüm ’.
kentsel dönüşümden kastımız, Üsküdar tabii güzel bir ilçe büyük bir ilçe 550.000’e yakın nüfusu olan bir ilçe. Ama en önemli bölgesi, en çok insanların yaşadığı bu boğaz bölgesi dediğimiz bölge. 14 mahalle den oluşuyor.Bu bölgeler başta olmak üzere Üsküdar’ın tamamında dönüşümle ilgili baya bir uğraşıcağız. Yani insanların bu dönüşüme ‘evet’ demesi için bizde Üsküdar Belediyesi olarak yanlarında olacağız. Coğrafya olarak boğaz bölgesinde Üsküdar’ın 3/1’i burada.33 hektar Üsküdar 11 hektarı burası. Burada 240-250 bin arası nüfus var. Üsküdar’ın nüfusu 530-550 bin dediğimize göre yarısı burada. Boğaz konusundan kaynaklanan bir kısıtlama var. Boğaz Kanunu burayı etkiliyor.
Ön Görünüm
Arka Görünüm
Etkileme Görünüm diye üç bölge var.
Ön görünüm denen deprem yasası 306 sayılı yasa kapsamına girmiyor. 1960 sayılı kanun kapsamında orada bir şey yapamayacağız ne yazık ki ama geri görünüm ve etkileme alanında bu deprem yasasından insanlarımızın yararlanarak kanundan dönüşümü benimsemelerini istiyor. Eğer ‘evet’ derse Üsküdarlı hemşehrilerimiz geri görünümde artık %15 bağlı kalmaksızın ciddi bir iyileştirme var. Arka etkilenmede ise daha fazla imar var. Geri görünümde 6 kat etkilenmede 8 kat imar gelecek inş. Biz her zaman gidiyoruz mahallelerde diyoruz ki; boğaz bölgesinde imar sorunu yoktur. Öyle bir sorun bu saatten sonra yok. Bu bölgede sorun hisseli parsel tapular hisseli olduğu için sıkıntı var. Vatandaş tapularını müstakil hale getirmesi gerekecek. Peki bu nasıl olacak ; hissedarlar bir araya gelip anlaşacaklar.Tapudaki hissedarların en az 3/2 sinin ‘evet’ demesi lazım.Demezlerse olmaz. İnşallah diyecekler zaten baya bir cazip imar geldiğine göre.Eskiden 2 kat olan şimdi 6-8 kat oluyor.Eskiden 0.30 / 0.65 kaks şimdi 0.15 dolayısıyla bunlardan çok daha iyi imara kavuşmuş oluyor hemşehrilerimiz. Bir buçuk emsal iki emsal bölge de Allah’ın izniyle geri dönüşümü sağlayacağız. Önümüzdeki 5 yıl en büyük projemiz bu. Mahallelerde geziyoruz. Bazı muhalefet adayları milletin kafasını karıştırmak için, yok evlerinizi yıkacaklar, yok bunları zenginlere peşkes çekecekler yalanı uyduruyorlar.
Asla böyle bir şey yok. Kimsenin evini yıkacağımız yok.Kimsenin kümesini dahi yıkmayacağız.İnsanlar bu dönüşüme ‘evet’ derlerse evler yıkılıp yeniden yapılacak.Evet demezlerse sorun yok. Mesela yerinde çalışmalar var. Emniyet Mahallesi, Hasippaşa, Yavuztürk çalışmalar var. İnşallah bunları seçimden sonra toparlayacağız. Dönüşüm yasasından yararlanmak isteyenlere çok cazip fırsatlar var.Mesela inşaat harçlarından muaflar. Şehircilik Bakanlığı karşılıksız kira ödüyor. Çok ucuz çok uygun oranlarda 2 yıl geri ödemesiz 10 yıl vadeli kredi temin ediyorlar.Hatta kira taşınma paraları bile bakanlıktan ödenecek. İnşallah bu dönüşümde önümüzdeki dönem hatırı sayılır bir gelişme elde edeceğiz. Belediyemiz de sırf bu iş için dönüşümle ilgili müdürlük kurduk. Kentsel dönüşümümüzde ki temel sloganımız
‘ Yerinde Dönüşüm’. İnsanları yerinden yurdundan etmeyeceğiz. Üsküdar yerinde dönüşecek.

ÜSKÜDAR MEYDANI

" ÜSKÜDARLI YENİ BİR MEYDANA KAVUŞACAK "
Bir başka projemiz de biliyorsunuz Üsküdar Meydanı ile alakalı. Üsküdar da yeni belediye binamız hizmet binası projesi altında Çavuşdere’de başlatıldı.Şu an ki belediye binamızı yeni binamıza taşıyacağız. Mevcut belediye binamızı yıkıyoruz. Altı otopark üstü meydan oluyor. Belediye binamız ve katlı otopark arasını istimlak edip orayıda yıkıyoruz.Muazzam bir Üsküdar meydanı çıkıyor ortaya. Aşağıdaki Demokrasi Meydanıyla birleşiyor. İnşallah mevcut otoparkıda kaldıracağız. Biliyorsunuz çok hoş bir bina değil. Adeta bir demir yığını. Onların hepsini kaldırdığımızda Üsküdar yeni bir meydana kavuşacak. Çünkü Marmarayla birlikte Üsküdar’ın insan sirkülasyonu arttı. Artı Harem’den Ahırkapıya lastikli tekerlekli araçlar için Avrasya Tüp Geçit Projesi 2015’te tamamlanacak. Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metro hattı tamamlanacak 2015’te. Bunların hepsini düşündüğümüz de Üsküdar’ın ciddi bir meydana ihtiyacı var. Üsküdar sadece Üsküdarlıların değil tüm İstanbullu’nun gün içerisinde geçtiği bir yer. Üsküdarın gündüz nüfusu 2-3 milyon gece 550 bin. Bu perspektiften bakarak inşallah yeni bir Üsküdar Meydan’ını hazırlayacağız.Biz –cek – cak değil yapıyoruz bunları. Çavuşdere’deki projemizin adı da Çavuşdere Dönüşüm Projesi. Orada belediye hizmet binası var, kongre merkezi var, kapalı spor salonu var, otopark var, hem eski binamızın hem yeni binamızın altına otopark yapıyoruz. 1500 araçlık dolayısı ile otopark ihtiyacını kaldırmış oluyoruz. Önünde meydan var, güzel bir Çavuşdere projemiz inşallah.
850 günde tamamlanacak, 50 günü gitti, 800 günü kaldı. 2016 yılında demektir ki yeni yerimize taşınacağız.
VALİDEBAĞ PROJESİ
- 6 bin ağacı koruma altına alırken 10 bin ağaç daha dikeceğiz..

Bir başka projemiz Validebağ projemiz Validebağ bizim en önemli projelerimizden birisi, hatta en önemlisi. 350 dönüm Milli Emlak Genel Müdürlüğüne ait bir arsa.
Kurul tarafından 1996 yılında birinci derecede sit alanı ilan edilmiş. Evet yapılaşmaya kapalı. Orada yapılaşmada yapmayacağız zaten. ‘Validebağ Kent Ormanı’ projemizin adı.
Validebağ’da şu an 6000 ağaç var, bakımsız sahipsiz.Her geçen sene ağaçların dalları kırılıyor, tehlike arzediyor. Soğuk karanlık ,tinercilerin, başı boş sokak hayvanlarının bir yatağı oldu.
Biz buraya inşallah 10 bin tane yeni ağaç dikeceğiz. Yeni dönemde 6 bin ağacı da koruyacağız.
Artı dikkat edin 10 bin daha ağaç dikeceğiz. Kendilerini çevreci olarak kabul edenler bu projemize en çok onların sahip çıkması gerekirken, tam tersi eleştiriyorlar. Niye çünkü orası onların bir arka bahçesi gibi. Kimseyi sokmak istemiyorlar. Ne yazık ki, İstanbullularımızında, Üsküdarlılarımızın da bundan haberi yok.
Biz burayı Üsküdar halkına açacağız. Muazzam bir şehir parkı yapacağız. Uluslararası proje firmamız var. Bu projeyi çalışıyorlar inşallah. Yakında kamuoyu ile paylaşacağız.
350 dönümden bahsediyorum. Çocuk oyun alanları, piknik alanları, seyir terasları açık hava amfi tiyatro sahneleri,  tribünleri, göletler, ahşap köprüler, kafeteryalar, hobi ve botanik bahçeleri, muazzam bir çiçek bahçesi. Üsküdar'ın bugüne kadar yapılan en güzel projesi Validebağ olacaktır.
Yaşam merkezi inşaatlarımız devam ediyor. Bunları tamamlayacağız. Biliyorsunuz, gazetenizin yakınında bulunan Çengelköy Su Sporları Merkezi yapımı devam ediyor. Ahmet Yüksel Özemre Kültür Merkezi için de  Sağlık Bakanlığı ile protokol yaptık. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi yapıyoruz.
ÜSKÜDAR'DA BİR  AĞIZ DİŞ SAĞLIĞI MERKEZİ

Üsküdar da ilk defa Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi olacak.
Kirazlıtepe'de Boğaziçi Yaşam Merkezini'de yaptık.
Biliyorsunuz resmi açılışını inşallah 7 Mart Cuma günü Genel Başkan Yardımcımız Numan Kurtulmuş ve Başbakan Yardımcımız Emrullah İşler'in katılacağı törenle açıyoruz.
7 Mart'ta yine Çamlıktepe Camii’mizin açılışını yapacağız. Yaşam Merkezi projelerimiz devam ediyor.
Ünalan'da Gözlemevi, Ferah Mahallesinde Ferah Yaşam Merkezi yapacağız.
Güzeltepe Kültür Merkezi'nin olduğu kısmıda bir sabit semt pazarı olarak, altı otopark, üstü çocukların oynayabileceği park yeri ve spor alanından oluşan, bir projemiz var. Libadiye kavşakta yaşlılar ve engelliler rehabilitasyon merkezi yapıyoruz, yaşlılara yönelik. Çok güzel bir yerdir orası, ağaçların altında. Yaşlılarımıza bakıp, onların tüm ihtiyaçlarını ücretsiz karşılayacağız.
Engelli çocuğu olan aileler çocuklarını oraya bırakıp, gidip günlük işlerini yapacaklar, bize çocuklarını emanet edecekler.

BAĞLARBAŞI SPOR KOMPLEKSİ
" TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK SPOR SALONU OLACAK "
Bağlarbaşına Spor Kompleksi yapıyoruz. Bağlarbaşı Spor Salonu’nu yıkıp yeniden yapıyoruz.
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait bir arsa. Onlardan kiralayıp, belediye olarak Vakıfbank ile protokol yaptık, 2,5 yılda tamamlayacaklar. 35 bin metrekare kapalı alanı olan, Türkiye'nin en önemli kapalı spor salonundan biri olacak.
Spor salonları, Uzakdoğu spor salonları, kurs merkezleri, küçük alışveriş yerleri, kafeler, kafeteryalar, önünde muazzam meydan cephesi olan bir yer. İnşallah onu da önümüzdeki dönemin ortalarında, Üsküdarlıların hizmetine sunacağız.
Bilfen'in önündeki Acıbadem kavşağının ve yine Libadiye'nin Shell Benzin Ofisi'nin oradaki trafik sıkıntısını çözecek iki tane kavşak projemiz var.
Yeraltı otopark projelerimiz var.
Zeynep Kamil Hastanesi'nin otopark altından, otopark yapacağız.
Oradan insanlar Şakirin Camiisi'ne rahat bir şekilde gidip gelebilecekler.
Tabii bu tür projelerimiz fiziki projeler.
Ama esas biz , yeni dönem de yeni bir anlayış getiriyoruz.
Vatandaş belediyenin değil, belediye vatandaşın ayağına gidecek artık. Evinde yaşlı, gariban, ihtiyaç sahibi, engelli çocuğu olan, evinde kömürü yiyeceği olamayanlar, gelip belediyeye talepte bulunmasını biz beklemeyeceğiz. Kuracağımız sistemde biz bu insanları evlerinde, yerinde bulacağız.
Bulamazsak zaten kendimizi başarılı sayamayacağız. İnşallah yeni dönemde öyle bir ekib oluşturuyoruz.
Muhtarlarımızla, imamlarımızla, öğretmenlerimizle bölgenin kanaat önderleri ile birlikte, Üsküdar’da yeni bir belediyecilik ile 2014'de 2023 vizyonuna giden bir yolda Üsküdar'dan bir katkıda bulunmak istiyoruz.

İLK KEZ AÇIKLADI
Bir projemiz daha var, basit ama çok önemli. Bunu ilk defa duyuyorsunuz.
Üsküdar'daki büyük camilerin, şadırvanlarını, abdesthanelerini, tuvaletlerini, biz belediye olarak üstleniyoruz. Bakımı, onarımını, temizliğini karşılıyoruz. Elemanlar bizden olacak. Tertemiz olacak, temizlik abdestten başlar. Biz belediye olarak üstleniyoruz. İnşallah Üsküdarlılara hizmetimizi sunacağız.
Camileri, kiliseleri temizliyoruz. Bunun biraz daha ilerisine gidelim dedik, bu kısımlarıda üstlendik, yapacağız inşallah.
Yapamayacağımız işlerin sözünü vermiyoruz.
Üsküdar'ın güzel bir yanı da kültür sanat şehri olması. Bir estetik, bir zerafet şehri olması. Yeni dönemimizde inşallah kültür sanat faaliyetlerinde bir marka olacağız ve inşallah bir belediye olarak yeni bir bültende çıkarmak istiyoruz. Kaliteli bir etkinlik bülteni. Üsküdarlı aylık bir Üsküdar dergisi okuyacaktır.
İsmek ile birlikteliğimiz anlaşmamız var, kültür merkezimiz var.
Kültür merkezlerimizi yapıp, içi boş olduktan sonra dolduramazsak bir kıymeti yok ki, tamamen halka açık. Biliyorsunuz, yaşam merkezlerimizde yüzme havuzlarımız var. Çok uygun fiyatlara, vatandaşımız hafta içi, hafta sonu gelecek, kahvaltısını yapacak.
Röportaj için, Ayşe hanım, sizlere teşekkür ediyorum. Tekrar görüşmek üzere.


Yoğun seçim maratonunuzdan bizlere vakit ayırdığınız için biz teşekkür ederiz.


Röportaj : Ayşe Dursun

tunaydinayse@outlook.com

27 Ocak 2014 Pazartesi

Çengelköy'ün Masalı ' Çınaraltı '


* Çengelköy’ün simgesi Çınaraltı


800 yıllık dev çınarın altında, boğaza karşı, İstanbul’da nesli tükenen mekanlardan biri




Şarkılara, şiirlere ilham kaynağı olan İstanbul Boğazı’nı en güzel seyredebileceğiniz yerlerden biri olan, adını bahçesindeki tarihi çınardan alan Çınaraltı Çay Bahçesi, Çenkelköy’ün medar-ı iftiharı





Dünyanın belki de en güzel şehri olan İstanbul’un, eşsiz semtlerinden biri Çengelköy’dür. Boğazın bu sakin koyuyla birlikte anılan ve buranın geçmişi ile bugünü arasında köprü olan, tarihi bir mekandır Çınaraltı. Gerek çevre ilçelerden, gerekse İstanbul dışından birçok ziyaretçiye ev sahipliği yapan Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi’nin sahiplerinden biri olan Fikret Morgül ile samimi bir röportaj gerçekleştirdik.












- Bildiğimiz kadarıyla siz eski Çengelköylülerdensiniz.
 Çengelköy’de büyük değişiklikler meydana geldi mi?

1970’den beri Çengelköy’de yaşamaktayım. Eski Çengelköylüyüm. Çengelköy’ün bugününe baktığımda çok büyük değişikliklerin olduğunu söyleyemem. Çengelköy’ün saflığı ve kendine has dokusu bozulmadı. Olmayan şey salatalık tarlalarımız vardı  onlar yok oldu. Çok sayıda sebze ve meyve üretildiği için Çengelköy İstanbul’un adeta bahçesi gibiydi. Ve İstanbul’un bahçesi sayılırken, yapılaşmayla birlikte maalesef bu biraz kayboldu.

-Çınaraltı’nın tarihinden biraz bahsedebilir misiniz?
 Oluşumundan bugüne ne gibi
değişiklikler yaşandı burada?

Tarihi belgelerde 1960 yazsa da aslında 1980’lere kadar balıkçıların ağ ördüğü, hamalların limandan yük taşıdığı bir yerdi Çınaraltı. 1967’den itibaren liman kahvesi haline getirilmişti ancak dediğim gibi daha çok balıkçı ve hamalların vakit geçirdiği bir mekandı. Hatta bu yüzden “ Hamallar Kahvesi“ olarak da anılırdı. Daha sonra, 1990’lı yıllardan itibaren Tarihi Çınaraltı Aile Çay Bahçesi olarak hizmet vermeye başladı. Aslında halen liman kahvesi özelliğini korumakta. Çok büyük değişiklikler olmadı.

-Sizce insanlar Çınaraltını neden
bu kadar çok seviyor ve tercih ediyor?

Bunun en önemli nedenlerinden biri, dışarıdan yiyecek getirmeyi kısıtlamamış olmamız. İnsanlar yiyeceklerini yanlarına alıp boğaza karşı rahatça yiyebiliyorlar. İsterlerse bizden de bir çay söylüyorlar, istemezlerse almıyorlar. Bu da insanlara adeta bir ev ortamı rahatlığı sunuyor.
 Diğer bir nedeni ise 24 saat açık olmamız. Günün her saati, her yaş ve cinsiyetten insanlar geliyor. İnsanlar artık Çengelköy’deki huzuru gördü. Burada hiçbir rahatsızlık yaşamadan boğazın tadını çıkarıyorlar. Bu çok büyük bir avantaj.  Ve Çengelköy’de iç turizm de oldukça büyük bir patlama olduğunu görebiliyoruz. İnsan kalabalığı bunun örneğidir.Dışarıdan yani başka şehirlerden bir çok insan geliyor.
Ayrıca 2 yıl önce burada bir otopark (İspark) ın açılması da %30’un üzerinde daha fazla insanın gelmesini sağladı. Açılan her yeni işletme sayesinde Çengelköy’e ve dolaylı olarak da Çınaraltı’na gelen ziyaretçi sayısını artırıyor. Zaman ilerledikçe daha çok tercih ediliyor ve daha fazla ziyaretçiye ev sahipliği yapıyoruz.

- Bu talebi daha çok artırmak nasıl mümkün olur?
Çengelköy  deniz trafiğini kaybetti. Bu çok büyük bir eksiklik. Deniz ulaşımı yeniden tam anlamıyla sağlansa ve seferler artırılsa insanlar rahat eder ve Çengelköy’e olan ziyaretler artar. Sadece Çengelköy’ün değil, diğer sahil kasabalarının da ziyaretçileri artar.
Diğer bir dezavantaj ise alternatif yolların olmaması nedeniyle oluşan çok yoğun trafik. İnsanlar bundan çok şikayetçi. Özellikle işe gidiş ve dönüş saatlerinde burada trafik felç oluyor. Artık teknoloji çok ilerledi ve tünel ulaşımı sağlamak eskisinden çok daha kolay. Bence Çengelköy’e de bir tünel şart. Böylece insanlar rahat bir nefes alır ve bu da onları daha çok buraya çeker.

-Sizce kentsel dönüşüm Çengelköy’e uğrar mı?

Kentsel dönüşümün Çengelköy’e uğrayabileceğini düşünmüyorum. Burası çok eski bir yerleşim yeri ve tapuların büyük çoğunluğu hisse tapusu. Bu da satılmasını ve de imarını zorlaştırıyor. Bunun dışında burası boğaz kasabası olduğu için, boğaz görünümünü kapatmamak da imara engel. Ancak Sultan Murat gibi kısmen geri kalmış yerlerde gecekondulaşma yerine yüksek katlı binalar yapılabilir. Hukuksal zemin hazırlandıktan sonra bu şekilde imarlar olabilir. Ancak tam anlamıyla bir kentsel dönüşüm çok zor.
-Son olarak isminizi aldığınız Çınar…
800 yıllık ağaç herhangi bir tehlike teşkil ediyor mu?
 Belediye 800 yıllık, simgemiz olan çınarı korumaya aldı. Gerekli önlemleri alıyor ve her yıl bakımını yapıyor. Ayrıca dallarının altına da sağlamlaştırıcı direkler konuldu. Böylece güvenlik önlemi alınmış oldu. Hiçbir tehlike teşkil etmiyor.

15 Ocak 2014 Çarşamba

Saadet Partisi Beykoz Belediye Başkan adayı / Teşkilat Sorumlusu Selman Yücel ile röportaj ;




‘Beykoz’un sorunları Saadet’le çözülecek’

İstanbul’un en güzel ilçesi olan Beykoz’un ranta kurban edilmek istendiğini vurgulayan Selman Yücel;
“Beykoz’u rantiyenin elinden kurtarmanın yolu, Beykoz’u Beykozlularla yönetmekten geçiyor” dedi



Saadet Partisi  Beykoz Belediye Başkan adayı Selman Yücel ile seçim öncesi ve sonrası başta olmak üzere gündem hakkındaki görüşlerini aldık.

1983 yılında Refah Partisi’nde başladığı aktif politika yaşamını Saadet Partisi’nde sürdüren Selman Yücel, belediyeciliğin yıllardır içinde olan bir isim. Sultanbeyli Belediyesi’nde başkan danışmanlığı ve belediye meclis üyeliği görevlerinde bulunmuş. 5 yıldır da Saadet Partisi’nin Beykoz Teşkilat Sorumlusu olarak görev yapıyor.

Neden Beykoz Belediye Başkanlığı dediğimizde  Selman Yücel’in cevabı çok net:“Bizde göreve talip olma değil görevlendirme esastır. Partim de beni Beykoz Belediye Başkan Adayı olarak görevlendirdiği için buradayım. Önemli olan Selman Yücel’in belediye başkanlığı değil, Beykoz’un Milli Görüşle hakettiği adaletli yönetime kavuşmasıdır.”

ÖTELEME VE BEKLETME VAR

Beykoz’un sorunları nedir demeye fırsat kalmadan, Selman Yücel, İstanbul’un bu şirin ilçesinin anatomisini çıkarıveriyor. “İstanbul’un en güzel ilçelerinden biri olan ve eşsiz bir tabiat güzelliğine sahip Beykoz, anlaşılmaz bir şekilde, görünmez bir öteleme ve bekletme politikasıyla karşı karşıya, Bu harika ilçe 40-50 senedir bir kaos yaşıyor. Yok 2B alanı yok orman alanı yok sit alanı, ön görünüm alanı ve Beykoz bir mağduriyet yaşıyor. Amacın Beykoz’un rantını belli çevrelerin paylaşmasını sağlamak. Beykozluyu ev sahibi değil de misafir haline getirmek ister gibi bir görüntü var. İmar ve tapu sorunları bilerek çözülmüyormuş gibi. Bütün bu sorunların çözümünün de sadece Milli Görüşle mümkün olduğu ortada.”

40 BİN BİNA TEHLİKEDE

Selman Yücel İnşaat Mühendisi kimliğiyle Beykoz’un başka bir sorununa daha parmak basıyor ve mevcut 50 bin binadan yaklaşık 40 bininin depreme dayanıklı olmadığını ve acilen vatandaş odaklı bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu vurguluyor.

ÇÖZÜMSÜZLÜĞE TERKEDİLDİ

Beykoz’daki fabrikaların iş sahalarının birer birer yok edildiğini ve Beykozlu’nun iş imkanlarının elinden alındığını vurgulayan Selman Yücel, denizle iç içe yaşayan Beykoz’un deniz ulaşımından yeteri kadar yararlanamamasının da ayrı bir yara olduğunu dile getirdi ve “Beykozlu adeta bir çözümsüzlüğe, yalnızlığa  terkedildi” diye konuştu.

Selman Yücel’in Beykoz’la ilgili projelerinin başında ise organik tarım geliyor. Selman Yücel bu konuda da şunları söylüyor: “Beykoz’un her tarafı organik tarım için müsait. Ancak organizeye ihtiyaç var. Milli görüşün organizasyonuyla Beykoz, İstanbul’un organik tarım ürünü ihtiyacının büyük bölümünü karşılayan bir ilçe haline gelebilir. Beykoz’un çileği,kirazı, cevizi ve sebzeleri meşhurdur mesela. 20 köyü var, bu köylerde organik ürün yetiştirme teşviki yapılacak. Seralar hazırlanıp İstanbulluya hobi bahçeleri sunulacak. Halkımızın organik tarım yapabilmesi için belediye olarak destek verip ayrıca, ürünlerin satışı noktasında da bir organizasyon oluşturup Beykoz’u önemli bir organik tarım merkezi haline getireceğiz. Mesela denizle iç içe yaşayan Beykoz’un bir balık hali yok. İşsizlik had safhada. Beykoz’un bir sanayi sitesi yok. Peki bunu mevcut belediye yönetimi görmüyor mu diyeceksiniz. Bunları görmek için yüreğinle bakmak, çözümlemek için de gerçekten istemek gerekir. Bu sorunların çözümü de Milli Görüş’tedir.”
Selman Yücel hemen bu noktada merhum Necmettin Erbakan’ın sözünü dile getirerek. “Erbakan Hocamız’ın da eskiden dediği gibi ; Garson Devlet halka hizmet eden devlettir. biz garson devlet olmalıyız. Garson devlet; halkına yukardan bakan, hor gören devlet değildir. Onun bütün talebini kendi vazifesi gibi kabul edip, onun talebini emir olarak görendir. Bizim belediyecilik anlayışımızda bu var” ifadelerini kullanıyor.

HER ZAMAN SEÇİM DÖNEMİ

Seçim çalışmalarında nasıl bir yöntem izleyeceksiniz, diye soruyoruz. İşte cevabı:
“Biliyorsunuz, televizyonlarda ve basında Milli Görüş’e ambargo var. Malum çevreler bizimle ilgili haberleri yayınlamazlar. Ama bizim için bu sorun değil çünkü bizde hadi seçim dönemi çalışmalarını başlatıyoruz gibi bir şey söz konusu değildir. Bizde seçim çalışmaları hiç kesintiye uğramadan devam eder. Türkiye’nin en dinamik ve en organize teşkilat yapısına sahibiz. Beykoz’un 180 bin seçmeni var. Bu 180 bin seçmenle biz her zaman birebir ilişki içindeyiz. Biz de 5+5+5 diye bir sistem vardır. Buna göre 300 seçmeni olan bir sandıkta 5 erkek sorumlumuz, onun yanında da 5 hanım 5 de genç sorumlumuz vardır.  Bu 15 kişilik ekip o 300 seçmenle her zaman birebir ilişki içindedir. Ayrıca dernekler ve sivil toplum kuruluşlarına Milli Görüş iktidarında belediyenin nasıl olacağını anlatırız. Sorunların çözümü yerelden başladığı için de bizim için en önemli ve olmazsa olmaz kurumlardan biri muhtarlıklarımızdır. Milli görüş iktidarında muhtarlarımız belediyenin ayrılmaz bir parçası olacaktır. Çünkü halkın ne istediğini onlardan iyl kimse bilemez. Biz mahalleleri en iyi şekilde onlarla yönetiriz. Biliyorum, çeşitli sorunları var. Mühürleri ellerinden alındı, ekonomik sıkıntıları var. Ama biz bir şekilde bunu çözeriz.”

SORUNLARI HALK TESPİT EDECEK

Peki diyoruz Saadet Partisi “ Selman Yücel “ Beykoz Belediye Başkanı olursa neler yapacak ? İlk akla gelen projeleriniz nelerdir ? diye sorduk sayın Yücel’e;

“31 Mart sabahı geri dönüyoruz.
Seçildiğimiz ilk gün ; Eyüp  Camii’nde sabah namazı kılacağız. Sonrasın da Rahmetli Erbakan hocamızın kabrini ziyaret edip Kuran-ı Kerim okuyacağız.
İşe belediyenin kapısına “Rüşvet alanda, verende melundur” yazısını asarak başlayacağız. Halk kendini yönetecek. Bizim milli görüş belediyeciliğimizde halk meclislerimiz vardır.

Kahvehanelere önceden haber gönderip , başkan halk ile görüşecek şikayetlerinizi,taleplerinizi şu gün şu saatte dinleyecek. Haberini vereceğiz. Halkımız hizmeti tespit edecek, biz de çözümü üreteceğiz. Milli Görüş belediyeciliğinde halkın şikayetçi olduğu başkan yardımcısı ve müdüre yer yoktur. Halk için çalışmayan gider yerine de çalışacak olan gelir. Beykoz Belediye Başkanı olduğum gün bunun sözünü tüm Beykoz’a açık bir şekilde vereceğim. Beni ben gibi temsil etmeyen başkan yardımcısı ve müdürle bir gün bile çalışmam.”Röportaj: Ayşe DURSUN

tunaydinayse@outlook.com

4 Eylül 2013 Çarşamba

Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın; Belma Satır ile Röportajımız..



KADINLAR SİYASETTE DAHA ÇOK OLMALI

Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Belma Satır gazetemize konuk oldu. Aslında bu ziyaret, sadece bir vekilin herhangi bir gazeteyi ziyaret etmesi değildi. Ziyaretin temelini Gazetemiz imtiyaz sahibi ve Yıldız Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Serpil Yıldız’la, İstanbul Milletvekili Belma Satır’ın uzun yıllara dayanan dostluğuydu. Belma Satır ve Ayşe Serpil Yıldız, siyasette de uzun yıllar birlikte çalıştılar. İşte bu eski günlerin yâd edildiği ziyaret, konuk siyasetçi olunca ister istemez röportaja kadar uzanıverdi.
İşte sizlere hukukçu ve siyasetçi kimliğiyle Belma Satır’ın bizlerle paylaştıkları:


Ailenizde siyasetle ilgilenen biri var mıydı? Siyasete atılmaya nasıl karar verdiniz? Sizi yönlendiren oldu mu?

Ailem de siyasetle ilgilenen hiç kimse yoktu. Siyasete sıcak bakmazlardı. Babam devlet memuru olduğu için siyasete de çok uzaktı. Bizim okuduğumuz 12 Eylül öncesi dönemler Türkiye'nin en karışık dönemiydi. Bir genç olarak bu olayların içinde olmamı ailem hiçbir zaman istemediği için siyasetten uzak kaldım. Ancak,  mesleğimin belli bir noktasında maddi ve manevi olarak belli bir seviyeye geldikten sonra aktif olarak siyasete girmeyi tercih ettim. Siyasete girmeden önce de Türkiye'deki gelişmelerle, siyasi olaylarla sürekli iç içeydim. Hukuk Fakültesinde okuduğum için siyasi ve sosyal olaylara üniversite yıllarımdan bu yana yakın davrandım. Sivil toplum örgütlerine çok sık gidip geliyordum. Bu derneklerin çoğu da muhafazakar, milliyetçi derneklerdi. Orada entellektüel bir birikimim oldu. Ak Parti'nin kuruluşuyla beraber kurucu üyelerinden biri oldum.


Kadın vekil olmanın avantajları ve dezavantajları sizin için nelerdir ?

Ben yıllarca avukatlık yaptım. Bazı olaylarda kadın ve erkeği ayırmak çok doğru değil. Kadının yaradılıştan gelen bir takım yetenekleri var. Çalışkan olmak, dürüst olmak, hızlı çalışmak, iletişim kurma kabiliyeti bunlar herkes için eşit olan şeyler. Kadınlar olaylara daha aklı selîm yaklaşabiliyorlar. Daha sabırlı ve birleştirici olabiliyorlar. Siyasette erkeklerin giremediği alanlara kadınlar çok rahat bir şekilde girebiliyor. Bunları kullandığınız zaman kadın olmanın farkını gösterebiliyorsunuz..

“ Milletvekilliği gibi bir hedefim yoktu ”


Türkiye'de siyaset sadece milletvekili olarak yapılıyor diye biliniyor. Ben ilk girdiğimde milletvekili olacağım diye bir hedefim yoktu. Sadece Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretecek bir hareketin için de olmak, demokratikleşme ve kalkınmayı sağlamak için çalışan bir ekibin üyesi olmaktı amacım. Siyasetin sadece Milletvekili olarak TBMM’de yapılacağını düşünmemekteyim. Parti kurucusu olduğum için, bunu her zaman ve her yerde söylüyorum. Siyaseti, siyasi partilerde, parti teşkilatının Kadın Kollarında, Gençlik Kollarında, Yerel Yönetimlerde, Meclis üyesi olarak veya bir takım STK'larda yapabilirsiniz.


Mecliste bayan vekillere karşı uslûpları bayan vekil olarak nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Mecliste hırçınlığın, saygısızlığın kadını erkeği olmaz. Bunu her iki tarafta yapabiliyor ancak erkekler biraz daha çabuk sinirlenebiliyorlar. Meclisin çalışma şartları insanları sinirli, hırçın yapabiliyor. Kadınlar yaradılıştan gelen biraz daha zarif, biraz daha naif oluyor. Bunun tam tersi olan kadınlar da var. Meclisteki konuşma dilimiz tüzükte yazıldığı gibi temiz bir dil olmalıdır. Meclisin iç tüzüğünde böyle bir madde var.

İnsanları sevmeyebilirsiniz ama saymak zorundasınız. Orası bizim mahrem alanımız. Orada bizim daha fazla saygılı olmamız lazım. Orada kadınların varlığını, başka bölgelerden gelen Milletvekillerin varlığını ve hassasiyetleri düşünmemiz lazım. Dolayısıyla biraz daha dikkatli olmak lazım.

Meclisin yoğun temposunda ailenize vakit ayırabiliyor musunuz ?

Üniversiteden mezun olduğumdan beri, serbest iş hayatında aktif olarak çalıştım. Kendi ofisim vardı. Dolayısıyla zamanı iyi değerlendirmesini çok iyi bilirim. Onun için kadınların eve vakit ayıramıyorum gibi sözleri bana çok komik geliyor. Siz zamanınızı iyi değerlendirebilirseniz, özellikle bu modern çağda, bu kadar elektronik aletlerin, teknolojinin kullanıldığı ve her türü bilgiye ulaşabileceğimiz internet sitelerinin olduğu bir dönemde, bunların çok konuşulmasını bir kadın olarak doğru bulmuyorum. Kişinin niyeti ve zamanını iyi değerlendirmesi çok önemli..

Ortadoğudaki gelişmelere yaşananlara ve gezi parkı olaylarıyla ilişkilendirmelerine nasıl bakıyorsunuz ?

Ortadoğu’da yaşananlar tamamen vahşet. Bunu bütün dünya kabul ediyor. Ama uluslararası toplum buna henüz tepki göstermedi. Bu da işin ayrı bir boyutu. Gençlerin, çocukların, kadınların öldürülmesi, insanların yurdunu terketmek zorunda kalmaları, bu durumun hiçbir haklı sebebi olamaz. Bunun kabul edilecek hiçbir tarafı yok. Maalesef Mısır'da yaşanan olaylar ondan evvel Suriye'de yaşanan olaylar.

Ayrıca, Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı hemen hemen netleşen bir konu. Bunları tabii ki kabul etmek mümkün değil. Bu olayları Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak ilk günden beri kınadık. Olması gereken de buydu. Bu bize sınır oldukları için değil, bize çok uzak ülkelerde dahi olsa, verilecek tepki aynı şekilde olurdu. Yardımlar maddi manevi gösterilirdi. Dileğimiz bu durumun uzun sürmeden, aklı selîm bir şekilde düzelmesi.

Gezi Parkı eylemleri çok farklı bir olay. Gezi Parkı'ndaki olay çok sosyolojik. Yanlış yönlendirilen insanlarda oldu. Çevre katliamı adı altında başlatılan olaylarda insanları galeyana getirdiler. İlk gün internet sitelerine son derece kirli bilgiler yayıldı. Orada bir vahşetin olduğu, insanların öldürüldüğü, çocukların kaybolduğu, çocukların anne kucağında öldüğü, hastanelerde acil servislerinde bile hiç doktor bulunmadığı, herkesin Taksim'de Gezi Parkı civarında olduğuna dair. İyi niyetli olduğuna inanan bir kısım insanlar oraya gitti, fakat ikinci gün görüldü ki bunun arkasında başka şeyler var. İyi niyetli, saf, temiz vatandaşlar kendilerini geri çektiler. Diğerleri bu işi yürüttüler. Tabii burada bir devlete karşı ayaklanma vardı. Ayaklanma tabir edeceğimiz bir eylem vardı. Çok şükür ki emniyet yetkililerimiz ve akli selim vatandaşlarımız belli bir yerde durdu. İnşallah bir daha tekrarı olmaz.

Bir Hukukçu olarak son günlerde iyice alevlenen Demokrasi algısı ile ilgili düşünceleriniz?

Türkiye'de bu kadar gezi olayları bağlamında olayların olması, her isteyenin istediğini istediğine söylemesi, isteyen köşe yazarı istediği gazeteye yazması, Türkiye'de demokratikleşmenin var olduğunu gösteriyor. Türkiye'deki yönetim sistemiyle ilgili dahi insanlar fikirlerini rahatlıkla söyleyebiliyorlar, yazabiliyorlar. Bundan 10 sene evvel söylemek değil tasavvur etmek mümkün bile değildi. Şu anda Türkiye'de gelinmek istenen nokta ve Ak Parti'nin asıl amacı parti programımızın ismi de buydu; "Demokratikleşme ve Kalkınma".
Dolayısıyla biz bu demokratikleşmeyi sağlamış durumundayız ki bu olaylar bu noktaya geldi.
Ben her türlü fikrin söylenmesinden yanayım. Her türlü sivil toplum örgütünün toplantı ve yürüyüş yasasına uygun faaliyet yapılmasından yanayım. Hiç bir konu da engellemelerden yana değilim.

İnsanlar özgürce suça karışmayacak şekilde fikirlerini söylemelidirler, anlatmalıdırlar, yaymalıdırlar. Ama son kararı her zaman halk vermeli.

Onu da, nerede vermeli? Sandıkta vermeli. Sandıktan çıkan sonuca da hepimiz saygı duymalıyız. Bugün biz iktidarız yarın başka birisi iktidar olabilir. Biz onlara saygı duymak zorundayız. Asıl bu kültürün gelişmesi lazım..

Bu toplumun % 50'sinden fazla oy alan bir iktidar partisi milletvekili olarak, biz herkesin fikrine saygı duyduk ve onları dinledik. Gezi olaylarından sonra da sayın Başbakanımız davet etti, kendilerini dinledi. Varsa bir eksik yerine getireceğiz denildi. Bu nokta da aklı selîm vatandaşlarımızda ikna oldu. Dolayısıyla Türkiye'de demokratikleşme, demokrasi en fazla seviyede. İnşallah daha da fazla olacak diye düşünüyorum.

Hukukçu bir vekil olarak Ak Parti'nin özgürlüklere bakışını nasıl yorumluyorsunuz ?

Bizim hedefimiz o zaten. Özgürlüklerden korkmamalıyız. Sloganımız, farklılıklar zenginliğimizdir. Onun için ben karşımdaki ne başörtülü bir arkadaşımdan, ne ermeni bir arkadaşımdan, ne musevi bir arkadaşımdan, ne de ataist bir arkadaşımdan korkuyorum.
Hepsinin kendi içinde yaşadıklarına saygı duyuyorum. Yöneten olarak biz, oy vermeyenler olsa bile onlara eşit hizmet sunmak ve demokratik iklimin sağlamakla kendimi yükümlü hissediyorum. İleri demokrasi dediğimizde bu zaten. Herkese eşit mesafede olmak, herkesin istediği yaşam standartının yaşaması için yöneten olarak üzerimize düşen görevleri yapmak.

Siyasete girmek isteyen kadınlara tavsiyeleriniz ?

Kesinlikle tavsiye ediyorum. Siyasete girmek demek, ötekileşmek veya toplumda kendini afişe etmek anlamına gelmez. Siyasete girmek bir medeni cesarettir. Anadolu'da kadının sosyalleşmesi için büyük bir adım. Sonra kendi çocuklarınız, kendi aileniz, etrafınızın, köyünüzün, kentinizin, ilçenizin seviyesine yaşam standardına devletin hizmetleri adına yapılacak çalışmaların bir nüvesi olmanızı sağlar.

Dolayısıyla kadınlar siyasette varlar. Daha da çok olmalıdırlar. Özellikle Yerel Seçimlerde.. Çünkü yerel siyasette yapılanlar vatandaşa çok daha çabuk ulaşır. Yerel siyasettekileri vatandaş görür. Ankara'da merkezi hükümetin yaptıklarını göremeyebilirsiniz. Onun size ulaşımı belli bir zaman sonra size gelebilir. Yerel siyasetteki başarı da başarısızlıkta daha çabuk ulaşabilir. Onun için kadınların özellikle önümüzdeki yerel seçimlerde İl Genel Meclis üyeliğine, belediye meclis üyeliğine, muhtarlığa ve belediye başkanlığına özellikle belediye başkanlığına aday olmalarını ve o yarışa girmelerini öneririm. Bu bir yarış. Kötü anlamda söylemiyorum bu yarışı. Hizmet yarışı. Girersin bu dönem olmaz bir daha ki dönem olur. Bu yarışın içinde olarak kadınlarımız siyasi tecrübe kazanıyorlar. Aksi takdirde ben evde oturayım, ben çok değerli bir varlığım, biri gelsin bana teklif etsin bakan olayım, milletvekili olayım, belediye başkanı olayım diye bir lüks yok. Yıllarca kadınlar Türkiye'de bunu beklediler. Erkekler çalıştı, kadınlar kendisine teklif götürmesini beklediler. Böyle bir dünya yok.  

Kadınların siyasette yer almasındaki engeller sizce nelerdir? Sadece kota bu sorunu çözebilir mi ?

Erkekler yıllarca bu oyunun içinde oynamış. Siz bu alana yeni giriyorsunuz ve eşit seviyede olmak istiyorsunuz. Sizin hiç bir tecrübeniz yok. Bir yarış var orada hiç bir gayretiniz yok. Ve eşit seviyede olmak istiyorsunuz. Biz parti olarak destekliyoruz. Teşkilatlarımızdaki kadın sayılarımızı böyle arttırdık. Teşkilatların % 30 u kadın olacak kararı alındı. Kadının seçilmesinden ziyade orada olan başarı önemli. Diyebilirsiniz ki her erkek başarılı oluyor mu? O da olmuyor. Ama kadının başarısızlığı daha çok göze batıyor. Çünkü kadın oraya emek sarf etmeden gelmiş oluyor. Burada kadınların tabandan başlayarak özellikle teşkilatlardan başlayarak adım adım ilerlemesinden yanayım.
 Engel var mı? Tabii ki şu engel var; erkekler zaten yıllardır bu yarışın içinde varlar. Ama kadınlar yeni giriyor. 10 yılda çok yol aldık. Özellikle Ak Parti Teşkilatları'nda kadınlar adına çok yol alındı. Bundan sonrada inşallah kadınlar bir çok alana girecek.



Siyasete girmeden önce ve girdikten sonra hayatınızdaki değişiklikler nelerdir?

Siyasete girmeden önce avukatlık yapıyordum. Bizim meslekte de farklı kesimlerle muhatap olmanız mümkün. Yani örnek veriyorum bir maden mühendisi olsanız, sadece maden ocağında bulunursunuz ama ben avukatlık yaptığım için bir dönem eczacılık firmasının avukatlığını yaptım. İşte eczacılıkta jenerik ilaç nedir? Nasıl izin alırlar? Ruhsat nasıl alınır? onu öğrendim. Maden şirketinin avukatlığını yaptım. Maden ruhsatı nasıl alınır? Kaçak maden nedir ? vs. Gayrimenkul şirketinin işini yaptık. Onlarla uğraştık. Toplumun farklı kesimlerinden insanlarla ve iş konularıyla çalıştım. Hep malzemem insandı. Avukatlıkta da malzeme insandır. Boşanma davalarına bakarsınız. Kadın, erkek ilişkilerine bakarsınız. Çocuklar, vekalet, nafaka vs. Dolayısıyla siyasette o anlamda çok zorlanmadım. Kapalı kapılar ardında iş yapan birisi değildim. Her zaman alandaydım. Ama siyasette ki tek fark bütün Türkiye ye açıldık. Bir de hayalinizdeki olan bir şeyi gerçekleştirmek bu çok önemli bir şey. Bunu ben tek başıma yapmadım tabii. Ak Parti bir harekettir. Başbakanımızın Başkanlığı’nda ki bu hareketin alan da kabulünü ve başarısını gördüğünüz zaman çok mutlu oluyorsunuz. Yurtdışına gittiğimiz zaman oradaki gençlerimizin ülkeleri ile ilgili bu başarılarıyla gurur duyduklarını ve heyecanlandıklarını görebiliyoruz. Eskiden yurtdışına giderken hep ötelenirdik, pasaportunuzun bir hükmü yoktu. Şimdi tam tersine biz gitmeden onlar bize geliyorlar. Ben çok yabancı yatırımcıya danışmanlık yaptım. Türkiye’ye gelmek için can atıyorlar. Özellikle bakın bu çok önemli; yabancı profesyonel çalışanlar Türkiye’de çalışmak istiyorlar. Maaşlı çalışmak istiyorlar. Çünkü bizim şartlarımız yurtdışındakine göre çok iyi. Avrupa’nın durumu ortada, kan ağlıyor, ekonomik kriz var. Eskiden Almanya’daki Türkler, Türkiye’ye gelirken bavulları dolu gelirdi. Şimdi öyle bir şey yok, tam tersi buradan götürüyorlar. Yani çark ters döndü. Ben bu çarkın içinde görev almış bir kişiyim.  

Sonra örnek oluyorsunuz kadınlara. Benim şöyle de bir artım var. Ben halktan gelen biriyim. Ben memur çocuğuyum. Eğitimimden bu güne Allah’a çok şükür kendi emeğimle geldim. Bilinen çok ünlü bir ailenin de kızı değilim. Bu Türkiye’deki kadınlar için de iyi bir örnek.  Herkes Milletvekili olabilir, herkes İl Genel Meclis Üyesi olabilir. Ama ben bunu bugün olmadım. 10 senelik aktif olarak siyasetin içerisindeyim. 10 sene partinin her kademesinde görev aldım..

Sinop’ta Nükleer Santral yapımı için neler düşünüyorsunuz. Nükleer Santrali zararlı buluyor musunuz ?

Hiç bir konuda kapalı olmamak lazım. Her konuda istişareye açık olmak lazım. Ak Parti’nin en büyük başarısı bu. Eğer Ak Parti bir konuya karar verdiyse, bunun muhakkak bilimsel çalışmaları ve araştırmaları yapılmıştır. “Dün düşündük, Bakanlar Kurulunda karar verdik hadi biz bunu yapalım” diye bir anlayışımız yoktur. Konuyla ilgili Sivil toplum çalışmaları yapılmıştır. Halkın görüşü alınmıştır ve en önemlisi halkın menfaati düşünülmüştür. Türkiye enerji kaynakları açısından zengin bir ülke değil. Bizim petrol kaynaklarımız yok. Dolayısıyla enerji ihtiyacımızın önemli bir bölümünü karşılamakta olan kömür kaynaklarımızın rezervleri hızla tükenmektedir. Kömür son derece kötü bir şekilde çıkartılmış bugüne kadar. Kömür de belli bir noktaya gelinmiş Türkiye’de. Rüzgar enerjisi kaynakları bugüne kadar kurulmamış Türkiye’de yeni yeni bunlar kuruluyor. Türkiye’de maalesef aşırı bir enerji israfı var. Şimdi biz iki kollu yürüyoruz. İstanbul Ticaret odası Başkanlığı’nda ‘ Enerji Hanım ’ diye bir proje başlattık. Yani siz de kaynak çok olsa bile yine bir tasarruf yapmanız lazım. Enerji tasarrufu yoluna gidiliyor. Öbür tarafta da var olan enerjilerimizi en iyi şekilde kullanmamız lazım.

Enerji ihtiyacının sürekli arttığı ama kaynakların gittikçe azaldığı dünyada, enerjinin daha verimli kullanılması için büyük Türkiye olarak yeni enerjiler üretmemiz lazım. Nükleer enerji de bunlardan biri. Nükleer Enerji için Türkiye’ye gelen bazı firmaların araştırma yaparak, kendi ülkelerinde olan bir şeyin biz de olmaması onların menfaatlerine dokunduğu için maalesef bizim bazı sivil toplum örgütlerimizde bu gerçeği bilmeden çevreci adı altında bunlara engel olmaktadırlar. Şunu inanın, Hükümetimiz ve konuyla ilgili Enerji Bakanlığımız bu alandaki incelemeleri, olumlu ve olumsuz yönleri en ince ayrıntısına kadar araştırıldıktan sonra uygulama aşamasına geçilmektedir. Nükleer Enerjinin ben çok zararlı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl gezi olaylarında Kanal İstanbul Projesi, Havaalanı yapılması, IMF’ye olan borcumuzun bitmesi, bütün bu dev projeler bir şeyi tetikledi.

Siz her yıl, her ay IMF’ye bir para ödüyorsunuz. Şimdi o kapandı. Dünyada ki önemli ve genç bir müşteri gitti. Bizler çok iyi vergi ödeyen, devletine bağlı bir insanlarız. Devlete ödenen bu vergilerle bu ülkeye yatırım yapılamıyordu. Sürekli olarak IMF’ye borç ödüyorduk.  Bu borç ülkeleri bağlıyor ve o bölgeyi sıkıntıya sokuyordu. Hatta IMF kendi bürokratlarını o ülkeye gönderiyor, Başbakanlık, bakanlık makamında görevler veriliyordu. Hatırlanacağı gibi Kemal Derviş bu bağlamda gelmişti Türkiye’ye. Dünya da örnekler vermek istiyorum. Yunanistan, İspanya, Brezilya da aynı durumdalar. Kendi adamlarını getiriyor bize Başbakan olarak. Bunu anlamamak için hakikatten kör olmak lazım..

Onun için Nükleer enerjiye de aynı şekilde bakıyorum. Büyük Türkiye için bu enerji kapısını aralamak, hatta girmek zorundayız..



Röportajın ardından, " Her ne kadar internetten okusanız da gazeteye dokunmak başka bir duygu " diyen Milletvekili Belma Satır'la birlikte bir gazete sayfası hazırladık.
Ve onu da kıyısından köşesinden mesleğe bulaştırmış olduk.. :)





Röportaj : Ayşe Dursun

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Ramazan Ayına Muhabbet ve Sevgi / Gülşah Nezaket Maraşlı

' Ramazan deyince ' de bugün Yönetmen / Yazar Sayın ; Gülşah Nezaket Maraşlı'nın kaleminden Ramazan ; ' Ramazan Ayına Muhabbet ve Sevgi '

Gülşah Nezaket Maraşlı

RAMAZAN AYINA MUHABBET VE SEVGİ



Her sene Ramazan ayını büyük bir heyecanla bekliyoruz. Ramazan’ı heyecanla beklemek dahi Müslüman olana sevap kazandırıyor. Ramazan, tüm güzelliğiyle, tüm sıcaklığıyla ve muhabbetiyle geliyor. Orucu açlık olarak değil, ibadet olarak görmek, Ramazan’ın en güzel hediyesi, bereketi bizlere.

Ancak ne yazık ki bu sene Ramazan ayına büyük üzüntülerle girdik, büyük üzüntülerle de bu mübarek ayı uğurlayacağız sanırım.. İslam ülkeleri ve ümmet üzerine oynanan oyunların artık bu kadar azgınlığa dönmesi, katliama dönüşmesi, bu coğrafyanın gelecekte telafi edemeyeceği sarılamayacak yaralar açıyor şu an. Biz bu oyunların oynandığını biliyor, bu gelişimleri bekliyorduk. Çünkü amacın ne olduğu açıkça belli. Ortadoğu’yu Müslümanlardan temizlemek için yüzlerce yıl öncesinden planlanan kurgunun devamı yaşananlar.. Hiç olmazsa Ramazan ayında ümmetin birliğini görmek isterdik. Kimsenin olanlara ses çıkarmaması, Ramazan’ın ruhunu da zedeliyor.
Dünya bu sene Ramazan’ı böyle yaşıyor.. Ülkemize baktığımızda Ramazan ayının her sene giderek daha bir muhabbetle yaşandığını görüyoruz. Özellikle Ramazan’da yapılan fuarlar, sergiler, halkın gece sahurunu açık havada rahatça yapabileceği alanların olması, Ramazan ayını en güzel şekilde değerlendirmemizi sağlıyor. Bazı yerlerde saray usulü teravih kılınması, bazı camilerde hatimlerle teravih kılınması da yine Ramazan ayını en güzel şekilde idrak etmemizi sağlıyor.

Bu mübarek ay hürmetine İslam coğrafyasının artık kendine gelmesini ve inancı dışında hiçbir güce boyun eğmemesini, Allah ve Resulullah (SAV) muhabbetiyle başının hep dik durmasını temenni ediyoruz.   


Yönetmen -Yazar / Gülşah Nezaket Maraşlı

Hazırlayan / Ayşe D
ursun
tunaydinayse@outlook.com



          ZİNCİRLER ARDINDAKİ TARİH: AYASOFYA



             


Payitahtın  en  gözde camilerinden Sultanahmet  Camiinin hemen karşısında, tüm görkemiyle Ayasofya müzesi yer alıyor.  Aslında müze demek tarihini bilenler için oldukça yürek burkucu. Fethin sembolü, Fatih’in  Camiiye çevirip namaz kıldığı yüzlerce yıllık kilise aslından çıkarılmış ve müze haline getirilmiştir.  Oysa ki Ayasofya için Fatih’in şöyle bir fermanı olduğu rivayetler arasında;



“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya’yı camiye dönüştüren vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse onu iptal veya tedile koşarsa, fasit veya fasık bir teville veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi’nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederlerse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirlerse ve hatta yardım ederlerse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkarlar, camilikten çıkarırlar ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterlerine kaydederler veya yalandan kendi hesaplarına geçirirlerse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olurlar.

Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah’ın, Peygamber’in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın.

Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır.”

İşte bu bedduanın üzerinden geçen yüzyıllar neticesinde şu an Ayasofya’nın gerçek ruhundan uzak olduğunu ve Fatih’in emanetine ihanet edildiğini görüyoruz.

Bununla birlikte Ayasofya’nın kadim tarihinin önemini anlatmaya kelimeler yetmez.

Dünyanın 8.harikalarından birisi sayılan Ayasofya, Sanat Tarihi ve mimarlık dünyasının 1 numaralı yapısı hüviyetindedir. Bu yaşta ve bu ebatta zamanımıza gelebilmiş ender eserlerdendir. Orijinal adı Hagia Sofia olan, Türklerin Ayasofya dedikleri yapı yanlış bir şekilde, Saint Sofia olarak bilinir. Bazilika, Sofia isimli bir azizeye değil, Kutsal Hikmet’e ithaf edilmişti. Önceki bir pagan mabedinin yerinde yapılmış 3 ayrı bazilika aynı isimle anlatılmıştı. İmparator Büyük Konstantin devrinde kilise yapılmadığı halde, bazı kaynaklar, ilk Ayasofya Bazilikasının onun tarafından yaptırıldığını iddia ede gelmiştir. Küçük ölçülerdeki ahşap çatılı ilk yapı 4. yy. ikinci yarısında Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştı. 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen 2. kilise 415 yılında törenle açılmıştı. 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olmuştu. “Nika” isyanı diye bilinen ve İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı.

İsyanı zorlukla bastıran İmparator Justinyen “Adem’den beri hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek” bir ibadethane yapmak için harekete geçti. Önceki bazilikanın kalıntılarının üzerine 532 yılında yapılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açıldı. İmparator hiçbir masraftan kaçınmayarak devlet hazinesini mimarların önüne saçtı. (Tralles’li Anthemius ile matematikçi, Miletoslu İsidorus) Kubbe inşaatı Roma mimarisi tarafından geliştirilmiştir, Bazilika planı da eski devirlerden beri tatbik edilmekte idi. Yuvarlak yapıların üzerleri çok büyük ölçüde kubbe ile örtülebilmişti. Ancak Justinyen Ayasofya’sındaki gibi dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez deneniyordu. Rahiplerin koruyucu duaları okumaları devam ederken, İmparatorluğun hemen her yerinde mevcut olan erken devir kalıntılarından getirtilen çok sayıda ve değişik mermer parçaları, sütunlar yapıda kullanıldı. Sonraları da bu devşirme malzeme ve bilhassa sütunlar için, neye yarayacağı anlaşılmaz, bir sürü orijin hikayesi uyduruldu. Justinyen devrinde Ayasofya bir zevk ve gösteriş ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Sonraki devirlerde ise bir efsane ve sembol olarak kabul edilmiştir. Bin yıl süre ile aşılamayan ölçüleri yanında finans zorlukları ve teknik yetersizliklerden ötürü efsanevi görülmüş, böyle bir yapının ancak kutsal kuvvetlerin yardımı ile yapılabileceği zannedile gelmişti.
Ayasofya bir 6yy. Bizans devri eseri olmakla beraber, ön misali olmayan, sonraki devirlerde de taklit edilmeyen Roma mimari geleneğine bağlı bir “Deneme” dir. Dış ve iç görünüşteki tezat ve iri kubbe Roma’nın mirasıdır. Dış görünüş zarif değildir, proporsiyonlara dikkat edilmemiş, bir kabuk gibi yapılmıştır. Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır; yapı, dev bir “İmparatorluk” eseridir. Açılış merasiminde heyecanına hakim olamayan İmparator atların çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrıya şükür ederek, Süleyman Peygambere üstün çıktığını haykırmıştı. Bazilika etrafını çevreleyen yüksek binaları ile büyük bir dini merkez olarak gelişmişti. Bizans İmparatorları ile Doğu Hıristiyan kilisesinin yüzyıllar sürecek çekişmeleri için sahne artık hazırdı. Eşsiz ve üstünlüğüne rağmen yapının hayati önemde hataları vardı.
En önemli mesele kubbenin iriliği ve yan duvarlara yaptığı basınç idi. Böylesine bir kubbenin ağırlığının temellere aktarılması için lazım olan mimari unsurlar o devirde henüz tam gelişmemişti. Yanlardan dışa doğru eğilen duvarlar orijinal, basık kubbenin 558 yılında yıkılmasına şahit oldular. Yapılan ikinci kubbe daha yüksek ve daha küçük çaplı tutulmuştu. Bu kubbenin de yarıya yakın kısmı 10 ve 14 yy'larda 2 defa daha çökmüştür.

Ayasofya her devirde hazineler dolusu sarflar yapılarak ayakta tutulabilmiştir. Türk’lerin şehri 1453 yılında fethetmeleri, harap durumdaki Ayasofya’nın derhal camiye çevrilerek kurtarılmasına sebep olmuştur. Türk mimarı Koca Sinan’ın 16.yy.da eklediği payanda duvarları, 19. yy. ortasında Mimar Fossati kardeşlerin ve 1930’dan itibaren yapılan diğer restorasyonlar ve kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi önemli tamirlerdi. 2000'li yılların restorasyonları, mevcut madeni portatif iskele ile daha seri yapılabilecektir. Ayasofya 916 yıl baş kilise ve 477 yıl cami olarak, aynı tanrıya inanan 2 değişik dinin hizmetinde olduktan sonra Atatürk’ün emri ile müze yapılmıştır. 1930-1935 yılları arasında ortaya çıkartılıp temizlenen bir kısım mozaikler Bizans'ın önemli sanat eserleri arasında yer alırlar. Bizans ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan muhteşem mimarisi ile ülkemizin en çok ziyaret edilen ilk üç müzesinden biridir.

Fakat Ayasofya’nın boynu büküktür. Yetim ve mazlum bir çocuk gibi hür bırakılacağı günü beklemektedir. Yabancı ayakları altında müze adı altında çiğnenen gururunu hakkıyla tekrar teslim edecek yeni Fatihini beklemektedir.

Ayşe Dursun
tunaydinayse@outlook.com