4 Eylül 2013 Çarşamba

Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın; Belma Satır ile Röportajımız..



KADINLAR SİYASETTE DAHA ÇOK OLMALI

Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Belma Satır gazetemize konuk oldu. Aslında bu ziyaret, sadece bir vekilin herhangi bir gazeteyi ziyaret etmesi değildi. Ziyaretin temelini Gazetemiz imtiyaz sahibi ve Yıldız Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Serpil Yıldız’la, İstanbul Milletvekili Belma Satır’ın uzun yıllara dayanan dostluğuydu. Belma Satır ve Ayşe Serpil Yıldız, siyasette de uzun yıllar birlikte çalıştılar. İşte bu eski günlerin yâd edildiği ziyaret, konuk siyasetçi olunca ister istemez röportaja kadar uzanıverdi.
İşte sizlere hukukçu ve siyasetçi kimliğiyle Belma Satır’ın bizlerle paylaştıkları:


Ailenizde siyasetle ilgilenen biri var mıydı? Siyasete atılmaya nasıl karar verdiniz? Sizi yönlendiren oldu mu?

Ailem de siyasetle ilgilenen hiç kimse yoktu. Siyasete sıcak bakmazlardı. Babam devlet memuru olduğu için siyasete de çok uzaktı. Bizim okuduğumuz 12 Eylül öncesi dönemler Türkiye'nin en karışık dönemiydi. Bir genç olarak bu olayların içinde olmamı ailem hiçbir zaman istemediği için siyasetten uzak kaldım. Ancak,  mesleğimin belli bir noktasında maddi ve manevi olarak belli bir seviyeye geldikten sonra aktif olarak siyasete girmeyi tercih ettim. Siyasete girmeden önce de Türkiye'deki gelişmelerle, siyasi olaylarla sürekli iç içeydim. Hukuk Fakültesinde okuduğum için siyasi ve sosyal olaylara üniversite yıllarımdan bu yana yakın davrandım. Sivil toplum örgütlerine çok sık gidip geliyordum. Bu derneklerin çoğu da muhafazakar, milliyetçi derneklerdi. Orada entellektüel bir birikimim oldu. Ak Parti'nin kuruluşuyla beraber kurucu üyelerinden biri oldum.


Kadın vekil olmanın avantajları ve dezavantajları sizin için nelerdir ?

Ben yıllarca avukatlık yaptım. Bazı olaylarda kadın ve erkeği ayırmak çok doğru değil. Kadının yaradılıştan gelen bir takım yetenekleri var. Çalışkan olmak, dürüst olmak, hızlı çalışmak, iletişim kurma kabiliyeti bunlar herkes için eşit olan şeyler. Kadınlar olaylara daha aklı selîm yaklaşabiliyorlar. Daha sabırlı ve birleştirici olabiliyorlar. Siyasette erkeklerin giremediği alanlara kadınlar çok rahat bir şekilde girebiliyor. Bunları kullandığınız zaman kadın olmanın farkını gösterebiliyorsunuz..

“ Milletvekilliği gibi bir hedefim yoktu ”


Türkiye'de siyaset sadece milletvekili olarak yapılıyor diye biliniyor. Ben ilk girdiğimde milletvekili olacağım diye bir hedefim yoktu. Sadece Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretecek bir hareketin için de olmak, demokratikleşme ve kalkınmayı sağlamak için çalışan bir ekibin üyesi olmaktı amacım. Siyasetin sadece Milletvekili olarak TBMM’de yapılacağını düşünmemekteyim. Parti kurucusu olduğum için, bunu her zaman ve her yerde söylüyorum. Siyaseti, siyasi partilerde, parti teşkilatının Kadın Kollarında, Gençlik Kollarında, Yerel Yönetimlerde, Meclis üyesi olarak veya bir takım STK'larda yapabilirsiniz.


Mecliste bayan vekillere karşı uslûpları bayan vekil olarak nasıl değerlendiriyorsunuz ?

Mecliste hırçınlığın, saygısızlığın kadını erkeği olmaz. Bunu her iki tarafta yapabiliyor ancak erkekler biraz daha çabuk sinirlenebiliyorlar. Meclisin çalışma şartları insanları sinirli, hırçın yapabiliyor. Kadınlar yaradılıştan gelen biraz daha zarif, biraz daha naif oluyor. Bunun tam tersi olan kadınlar da var. Meclisteki konuşma dilimiz tüzükte yazıldığı gibi temiz bir dil olmalıdır. Meclisin iç tüzüğünde böyle bir madde var.

İnsanları sevmeyebilirsiniz ama saymak zorundasınız. Orası bizim mahrem alanımız. Orada bizim daha fazla saygılı olmamız lazım. Orada kadınların varlığını, başka bölgelerden gelen Milletvekillerin varlığını ve hassasiyetleri düşünmemiz lazım. Dolayısıyla biraz daha dikkatli olmak lazım.

Meclisin yoğun temposunda ailenize vakit ayırabiliyor musunuz ?

Üniversiteden mezun olduğumdan beri, serbest iş hayatında aktif olarak çalıştım. Kendi ofisim vardı. Dolayısıyla zamanı iyi değerlendirmesini çok iyi bilirim. Onun için kadınların eve vakit ayıramıyorum gibi sözleri bana çok komik geliyor. Siz zamanınızı iyi değerlendirebilirseniz, özellikle bu modern çağda, bu kadar elektronik aletlerin, teknolojinin kullanıldığı ve her türü bilgiye ulaşabileceğimiz internet sitelerinin olduğu bir dönemde, bunların çok konuşulmasını bir kadın olarak doğru bulmuyorum. Kişinin niyeti ve zamanını iyi değerlendirmesi çok önemli..

Ortadoğudaki gelişmelere yaşananlara ve gezi parkı olaylarıyla ilişkilendirmelerine nasıl bakıyorsunuz ?

Ortadoğu’da yaşananlar tamamen vahşet. Bunu bütün dünya kabul ediyor. Ama uluslararası toplum buna henüz tepki göstermedi. Bu da işin ayrı bir boyutu. Gençlerin, çocukların, kadınların öldürülmesi, insanların yurdunu terketmek zorunda kalmaları, bu durumun hiçbir haklı sebebi olamaz. Bunun kabul edilecek hiçbir tarafı yok. Maalesef Mısır'da yaşanan olaylar ondan evvel Suriye'de yaşanan olaylar.

Ayrıca, Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı hemen hemen netleşen bir konu. Bunları tabii ki kabul etmek mümkün değil. Bu olayları Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak ilk günden beri kınadık. Olması gereken de buydu. Bu bize sınır oldukları için değil, bize çok uzak ülkelerde dahi olsa, verilecek tepki aynı şekilde olurdu. Yardımlar maddi manevi gösterilirdi. Dileğimiz bu durumun uzun sürmeden, aklı selîm bir şekilde düzelmesi.

Gezi Parkı eylemleri çok farklı bir olay. Gezi Parkı'ndaki olay çok sosyolojik. Yanlış yönlendirilen insanlarda oldu. Çevre katliamı adı altında başlatılan olaylarda insanları galeyana getirdiler. İlk gün internet sitelerine son derece kirli bilgiler yayıldı. Orada bir vahşetin olduğu, insanların öldürüldüğü, çocukların kaybolduğu, çocukların anne kucağında öldüğü, hastanelerde acil servislerinde bile hiç doktor bulunmadığı, herkesin Taksim'de Gezi Parkı civarında olduğuna dair. İyi niyetli olduğuna inanan bir kısım insanlar oraya gitti, fakat ikinci gün görüldü ki bunun arkasında başka şeyler var. İyi niyetli, saf, temiz vatandaşlar kendilerini geri çektiler. Diğerleri bu işi yürüttüler. Tabii burada bir devlete karşı ayaklanma vardı. Ayaklanma tabir edeceğimiz bir eylem vardı. Çok şükür ki emniyet yetkililerimiz ve akli selim vatandaşlarımız belli bir yerde durdu. İnşallah bir daha tekrarı olmaz.

Bir Hukukçu olarak son günlerde iyice alevlenen Demokrasi algısı ile ilgili düşünceleriniz?

Türkiye'de bu kadar gezi olayları bağlamında olayların olması, her isteyenin istediğini istediğine söylemesi, isteyen köşe yazarı istediği gazeteye yazması, Türkiye'de demokratikleşmenin var olduğunu gösteriyor. Türkiye'deki yönetim sistemiyle ilgili dahi insanlar fikirlerini rahatlıkla söyleyebiliyorlar, yazabiliyorlar. Bundan 10 sene evvel söylemek değil tasavvur etmek mümkün bile değildi. Şu anda Türkiye'de gelinmek istenen nokta ve Ak Parti'nin asıl amacı parti programımızın ismi de buydu; "Demokratikleşme ve Kalkınma".
Dolayısıyla biz bu demokratikleşmeyi sağlamış durumundayız ki bu olaylar bu noktaya geldi.
Ben her türlü fikrin söylenmesinden yanayım. Her türlü sivil toplum örgütünün toplantı ve yürüyüş yasasına uygun faaliyet yapılmasından yanayım. Hiç bir konu da engellemelerden yana değilim.

İnsanlar özgürce suça karışmayacak şekilde fikirlerini söylemelidirler, anlatmalıdırlar, yaymalıdırlar. Ama son kararı her zaman halk vermeli.

Onu da, nerede vermeli? Sandıkta vermeli. Sandıktan çıkan sonuca da hepimiz saygı duymalıyız. Bugün biz iktidarız yarın başka birisi iktidar olabilir. Biz onlara saygı duymak zorundayız. Asıl bu kültürün gelişmesi lazım..

Bu toplumun % 50'sinden fazla oy alan bir iktidar partisi milletvekili olarak, biz herkesin fikrine saygı duyduk ve onları dinledik. Gezi olaylarından sonra da sayın Başbakanımız davet etti, kendilerini dinledi. Varsa bir eksik yerine getireceğiz denildi. Bu nokta da aklı selîm vatandaşlarımızda ikna oldu. Dolayısıyla Türkiye'de demokratikleşme, demokrasi en fazla seviyede. İnşallah daha da fazla olacak diye düşünüyorum.

Hukukçu bir vekil olarak Ak Parti'nin özgürlüklere bakışını nasıl yorumluyorsunuz ?

Bizim hedefimiz o zaten. Özgürlüklerden korkmamalıyız. Sloganımız, farklılıklar zenginliğimizdir. Onun için ben karşımdaki ne başörtülü bir arkadaşımdan, ne ermeni bir arkadaşımdan, ne musevi bir arkadaşımdan, ne de ataist bir arkadaşımdan korkuyorum.
Hepsinin kendi içinde yaşadıklarına saygı duyuyorum. Yöneten olarak biz, oy vermeyenler olsa bile onlara eşit hizmet sunmak ve demokratik iklimin sağlamakla kendimi yükümlü hissediyorum. İleri demokrasi dediğimizde bu zaten. Herkese eşit mesafede olmak, herkesin istediği yaşam standartının yaşaması için yöneten olarak üzerimize düşen görevleri yapmak.

Siyasete girmek isteyen kadınlara tavsiyeleriniz ?

Kesinlikle tavsiye ediyorum. Siyasete girmek demek, ötekileşmek veya toplumda kendini afişe etmek anlamına gelmez. Siyasete girmek bir medeni cesarettir. Anadolu'da kadının sosyalleşmesi için büyük bir adım. Sonra kendi çocuklarınız, kendi aileniz, etrafınızın, köyünüzün, kentinizin, ilçenizin seviyesine yaşam standardına devletin hizmetleri adına yapılacak çalışmaların bir nüvesi olmanızı sağlar.

Dolayısıyla kadınlar siyasette varlar. Daha da çok olmalıdırlar. Özellikle Yerel Seçimlerde.. Çünkü yerel siyasette yapılanlar vatandaşa çok daha çabuk ulaşır. Yerel siyasettekileri vatandaş görür. Ankara'da merkezi hükümetin yaptıklarını göremeyebilirsiniz. Onun size ulaşımı belli bir zaman sonra size gelebilir. Yerel siyasetteki başarı da başarısızlıkta daha çabuk ulaşabilir. Onun için kadınların özellikle önümüzdeki yerel seçimlerde İl Genel Meclis üyeliğine, belediye meclis üyeliğine, muhtarlığa ve belediye başkanlığına özellikle belediye başkanlığına aday olmalarını ve o yarışa girmelerini öneririm. Bu bir yarış. Kötü anlamda söylemiyorum bu yarışı. Hizmet yarışı. Girersin bu dönem olmaz bir daha ki dönem olur. Bu yarışın içinde olarak kadınlarımız siyasi tecrübe kazanıyorlar. Aksi takdirde ben evde oturayım, ben çok değerli bir varlığım, biri gelsin bana teklif etsin bakan olayım, milletvekili olayım, belediye başkanı olayım diye bir lüks yok. Yıllarca kadınlar Türkiye'de bunu beklediler. Erkekler çalıştı, kadınlar kendisine teklif götürmesini beklediler. Böyle bir dünya yok.  

Kadınların siyasette yer almasındaki engeller sizce nelerdir? Sadece kota bu sorunu çözebilir mi ?

Erkekler yıllarca bu oyunun içinde oynamış. Siz bu alana yeni giriyorsunuz ve eşit seviyede olmak istiyorsunuz. Sizin hiç bir tecrübeniz yok. Bir yarış var orada hiç bir gayretiniz yok. Ve eşit seviyede olmak istiyorsunuz. Biz parti olarak destekliyoruz. Teşkilatlarımızdaki kadın sayılarımızı böyle arttırdık. Teşkilatların % 30 u kadın olacak kararı alındı. Kadının seçilmesinden ziyade orada olan başarı önemli. Diyebilirsiniz ki her erkek başarılı oluyor mu? O da olmuyor. Ama kadının başarısızlığı daha çok göze batıyor. Çünkü kadın oraya emek sarf etmeden gelmiş oluyor. Burada kadınların tabandan başlayarak özellikle teşkilatlardan başlayarak adım adım ilerlemesinden yanayım.
 Engel var mı? Tabii ki şu engel var; erkekler zaten yıllardır bu yarışın içinde varlar. Ama kadınlar yeni giriyor. 10 yılda çok yol aldık. Özellikle Ak Parti Teşkilatları'nda kadınlar adına çok yol alındı. Bundan sonrada inşallah kadınlar bir çok alana girecek.



Siyasete girmeden önce ve girdikten sonra hayatınızdaki değişiklikler nelerdir?

Siyasete girmeden önce avukatlık yapıyordum. Bizim meslekte de farklı kesimlerle muhatap olmanız mümkün. Yani örnek veriyorum bir maden mühendisi olsanız, sadece maden ocağında bulunursunuz ama ben avukatlık yaptığım için bir dönem eczacılık firmasının avukatlığını yaptım. İşte eczacılıkta jenerik ilaç nedir? Nasıl izin alırlar? Ruhsat nasıl alınır? onu öğrendim. Maden şirketinin avukatlığını yaptım. Maden ruhsatı nasıl alınır? Kaçak maden nedir ? vs. Gayrimenkul şirketinin işini yaptık. Onlarla uğraştık. Toplumun farklı kesimlerinden insanlarla ve iş konularıyla çalıştım. Hep malzemem insandı. Avukatlıkta da malzeme insandır. Boşanma davalarına bakarsınız. Kadın, erkek ilişkilerine bakarsınız. Çocuklar, vekalet, nafaka vs. Dolayısıyla siyasette o anlamda çok zorlanmadım. Kapalı kapılar ardında iş yapan birisi değildim. Her zaman alandaydım. Ama siyasette ki tek fark bütün Türkiye ye açıldık. Bir de hayalinizdeki olan bir şeyi gerçekleştirmek bu çok önemli bir şey. Bunu ben tek başıma yapmadım tabii. Ak Parti bir harekettir. Başbakanımızın Başkanlığı’nda ki bu hareketin alan da kabulünü ve başarısını gördüğünüz zaman çok mutlu oluyorsunuz. Yurtdışına gittiğimiz zaman oradaki gençlerimizin ülkeleri ile ilgili bu başarılarıyla gurur duyduklarını ve heyecanlandıklarını görebiliyoruz. Eskiden yurtdışına giderken hep ötelenirdik, pasaportunuzun bir hükmü yoktu. Şimdi tam tersine biz gitmeden onlar bize geliyorlar. Ben çok yabancı yatırımcıya danışmanlık yaptım. Türkiye’ye gelmek için can atıyorlar. Özellikle bakın bu çok önemli; yabancı profesyonel çalışanlar Türkiye’de çalışmak istiyorlar. Maaşlı çalışmak istiyorlar. Çünkü bizim şartlarımız yurtdışındakine göre çok iyi. Avrupa’nın durumu ortada, kan ağlıyor, ekonomik kriz var. Eskiden Almanya’daki Türkler, Türkiye’ye gelirken bavulları dolu gelirdi. Şimdi öyle bir şey yok, tam tersi buradan götürüyorlar. Yani çark ters döndü. Ben bu çarkın içinde görev almış bir kişiyim.  

Sonra örnek oluyorsunuz kadınlara. Benim şöyle de bir artım var. Ben halktan gelen biriyim. Ben memur çocuğuyum. Eğitimimden bu güne Allah’a çok şükür kendi emeğimle geldim. Bilinen çok ünlü bir ailenin de kızı değilim. Bu Türkiye’deki kadınlar için de iyi bir örnek.  Herkes Milletvekili olabilir, herkes İl Genel Meclis Üyesi olabilir. Ama ben bunu bugün olmadım. 10 senelik aktif olarak siyasetin içerisindeyim. 10 sene partinin her kademesinde görev aldım..

Sinop’ta Nükleer Santral yapımı için neler düşünüyorsunuz. Nükleer Santrali zararlı buluyor musunuz ?

Hiç bir konuda kapalı olmamak lazım. Her konuda istişareye açık olmak lazım. Ak Parti’nin en büyük başarısı bu. Eğer Ak Parti bir konuya karar verdiyse, bunun muhakkak bilimsel çalışmaları ve araştırmaları yapılmıştır. “Dün düşündük, Bakanlar Kurulunda karar verdik hadi biz bunu yapalım” diye bir anlayışımız yoktur. Konuyla ilgili Sivil toplum çalışmaları yapılmıştır. Halkın görüşü alınmıştır ve en önemlisi halkın menfaati düşünülmüştür. Türkiye enerji kaynakları açısından zengin bir ülke değil. Bizim petrol kaynaklarımız yok. Dolayısıyla enerji ihtiyacımızın önemli bir bölümünü karşılamakta olan kömür kaynaklarımızın rezervleri hızla tükenmektedir. Kömür son derece kötü bir şekilde çıkartılmış bugüne kadar. Kömür de belli bir noktaya gelinmiş Türkiye’de. Rüzgar enerjisi kaynakları bugüne kadar kurulmamış Türkiye’de yeni yeni bunlar kuruluyor. Türkiye’de maalesef aşırı bir enerji israfı var. Şimdi biz iki kollu yürüyoruz. İstanbul Ticaret odası Başkanlığı’nda ‘ Enerji Hanım ’ diye bir proje başlattık. Yani siz de kaynak çok olsa bile yine bir tasarruf yapmanız lazım. Enerji tasarrufu yoluna gidiliyor. Öbür tarafta da var olan enerjilerimizi en iyi şekilde kullanmamız lazım.

Enerji ihtiyacının sürekli arttığı ama kaynakların gittikçe azaldığı dünyada, enerjinin daha verimli kullanılması için büyük Türkiye olarak yeni enerjiler üretmemiz lazım. Nükleer enerji de bunlardan biri. Nükleer Enerji için Türkiye’ye gelen bazı firmaların araştırma yaparak, kendi ülkelerinde olan bir şeyin biz de olmaması onların menfaatlerine dokunduğu için maalesef bizim bazı sivil toplum örgütlerimizde bu gerçeği bilmeden çevreci adı altında bunlara engel olmaktadırlar. Şunu inanın, Hükümetimiz ve konuyla ilgili Enerji Bakanlığımız bu alandaki incelemeleri, olumlu ve olumsuz yönleri en ince ayrıntısına kadar araştırıldıktan sonra uygulama aşamasına geçilmektedir. Nükleer Enerjinin ben çok zararlı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl gezi olaylarında Kanal İstanbul Projesi, Havaalanı yapılması, IMF’ye olan borcumuzun bitmesi, bütün bu dev projeler bir şeyi tetikledi.

Siz her yıl, her ay IMF’ye bir para ödüyorsunuz. Şimdi o kapandı. Dünyada ki önemli ve genç bir müşteri gitti. Bizler çok iyi vergi ödeyen, devletine bağlı bir insanlarız. Devlete ödenen bu vergilerle bu ülkeye yatırım yapılamıyordu. Sürekli olarak IMF’ye borç ödüyorduk.  Bu borç ülkeleri bağlıyor ve o bölgeyi sıkıntıya sokuyordu. Hatta IMF kendi bürokratlarını o ülkeye gönderiyor, Başbakanlık, bakanlık makamında görevler veriliyordu. Hatırlanacağı gibi Kemal Derviş bu bağlamda gelmişti Türkiye’ye. Dünya da örnekler vermek istiyorum. Yunanistan, İspanya, Brezilya da aynı durumdalar. Kendi adamlarını getiriyor bize Başbakan olarak. Bunu anlamamak için hakikatten kör olmak lazım..

Onun için Nükleer enerjiye de aynı şekilde bakıyorum. Büyük Türkiye için bu enerji kapısını aralamak, hatta girmek zorundayız..



Röportajın ardından, " Her ne kadar internetten okusanız da gazeteye dokunmak başka bir duygu " diyen Milletvekili Belma Satır'la birlikte bir gazete sayfası hazırladık.
Ve onu da kıyısından köşesinden mesleğe bulaştırmış olduk.. :)





Röportaj : Ayşe Dursun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder