KADINLAR SİYASETTE DAHA ÇOK OLMALI
Ak Parti İstanbul Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Belma Satır gazetemize
konuk oldu. Aslında bu ziyaret, sadece bir vekilin herhangi bir gazeteyi
ziyaret etmesi değildi. Ziyaretin temelini Gazetemiz imtiyaz sahibi ve Yıldız
Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ayşe Serpil Yıldız’la, İstanbul
Milletvekili Belma Satır’ın uzun yıllara dayanan dostluğuydu. Belma Satır ve
Ayşe Serpil Yıldız, siyasette de uzun yıllar birlikte çalıştılar. İşte bu eski
günlerin yâd edildiği ziyaret, konuk siyasetçi olunca ister istemez röportaja
kadar uzanıverdi.
İşte sizlere hukukçu ve siyasetçi kimliğiyle Belma Satır’ın
bizlerle paylaştıkları:

Ailem de siyasetle ilgilenen hiç
kimse yoktu. Siyasete sıcak bakmazlardı. Babam devlet memuru olduğu için
siyasete de çok uzaktı. Bizim okuduğumuz 12 Eylül öncesi dönemler Türkiye'nin
en karışık dönemiydi. Bir genç olarak bu olayların içinde olmamı ailem hiçbir
zaman istemediği için siyasetten uzak kaldım. Ancak, mesleğimin belli bir noktasında maddi ve
manevi olarak belli bir seviyeye geldikten sonra aktif olarak siyasete girmeyi
tercih ettim. Siyasete girmeden önce de Türkiye'deki gelişmelerle, siyasi
olaylarla sürekli iç içeydim. Hukuk Fakültesinde okuduğum için siyasi ve sosyal
olaylara üniversite yıllarımdan bu yana yakın davrandım. Sivil toplum
örgütlerine çok sık gidip geliyordum. Bu derneklerin çoğu da muhafazakar,
milliyetçi derneklerdi. Orada entellektüel bir birikimim oldu. Ak Parti'nin
kuruluşuyla beraber kurucu üyelerinden biri oldum.
Kadın vekil olmanın avantajları ve dezavantajları sizin için
nelerdir ?
Ben yıllarca avukatlık yaptım. Bazı olaylarda kadın ve
erkeği ayırmak çok doğru değil. Kadının yaradılıştan gelen bir takım
yetenekleri var. Çalışkan olmak, dürüst olmak, hızlı çalışmak, iletişim kurma
kabiliyeti bunlar herkes için eşit olan şeyler. Kadınlar olaylara daha aklı
selîm yaklaşabiliyorlar. Daha sabırlı ve birleştirici olabiliyorlar. Siyasette
erkeklerin giremediği alanlara kadınlar çok rahat bir şekilde girebiliyor.
Bunları kullandığınız zaman kadın olmanın farkını gösterebiliyorsunuz..
“ Milletvekilliği gibi bir hedefim yoktu ”
“ Milletvekilliği gibi bir hedefim yoktu ”
Türkiye'de siyaset sadece milletvekili olarak yapılıyor diye
biliniyor. Ben ilk girdiğimde milletvekili olacağım diye bir hedefim yoktu.
Sadece Türkiye'nin sorunlarına çözüm üretecek bir hareketin için de olmak,
demokratikleşme ve kalkınmayı sağlamak için çalışan bir ekibin üyesi olmaktı
amacım. Siyasetin sadece Milletvekili olarak TBMM’de yapılacağını
düşünmemekteyim. Parti kurucusu olduğum için, bunu her zaman ve her yerde
söylüyorum. Siyaseti, siyasi partilerde, parti teşkilatının Kadın Kollarında,
Gençlik Kollarında, Yerel Yönetimlerde, Meclis üyesi olarak veya bir takım
STK'larda yapabilirsiniz.
Mecliste bayan vekillere karşı uslûpları bayan vekil olarak
nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Mecliste hırçınlığın, saygısızlığın kadını erkeği olmaz.
Bunu her iki tarafta yapabiliyor ancak erkekler biraz daha çabuk
sinirlenebiliyorlar. Meclisin çalışma şartları insanları sinirli, hırçın yapabiliyor.
Kadınlar yaradılıştan gelen biraz daha zarif, biraz daha naif oluyor. Bunun tam
tersi olan kadınlar da var. Meclisteki konuşma dilimiz tüzükte yazıldığı gibi
temiz bir dil olmalıdır. Meclisin iç tüzüğünde böyle bir madde var.
İnsanları sevmeyebilirsiniz ama saymak zorundasınız. Orası
bizim mahrem alanımız. Orada bizim daha fazla saygılı olmamız lazım. Orada
kadınların varlığını, başka bölgelerden gelen Milletvekillerin varlığını ve
hassasiyetleri düşünmemiz lazım. Dolayısıyla biraz daha dikkatli olmak lazım.
Meclisin yoğun temposunda ailenize vakit ayırabiliyor musunuz
?
Üniversiteden mezun olduğumdan beri, serbest iş hayatında
aktif olarak çalıştım. Kendi ofisim vardı. Dolayısıyla zamanı iyi
değerlendirmesini çok iyi bilirim. Onun için kadınların eve vakit ayıramıyorum
gibi sözleri bana çok komik geliyor. Siz zamanınızı iyi değerlendirebilirseniz,
özellikle bu modern çağda, bu kadar elektronik aletlerin, teknolojinin
kullanıldığı ve her türü bilgiye ulaşabileceğimiz internet sitelerinin olduğu
bir dönemde, bunların çok konuşulmasını bir kadın olarak doğru bulmuyorum. Kişinin
niyeti ve zamanını iyi değerlendirmesi çok önemli..
Ortadoğudaki gelişmelere yaşananlara ve gezi parkı
olaylarıyla ilişkilendirmelerine nasıl bakıyorsunuz ?
Ortadoğu’da yaşananlar tamamen vahşet. Bunu bütün dünya kabul
ediyor. Ama uluslararası toplum buna henüz tepki göstermedi. Bu da işin ayrı
bir boyutu. Gençlerin, çocukların, kadınların öldürülmesi, insanların yurdunu
terketmek zorunda kalmaları, bu durumun hiçbir haklı sebebi olamaz. Bunun kabul
edilecek hiçbir tarafı yok. Maalesef Mısır'da yaşanan olaylar ondan evvel
Suriye'de yaşanan olaylar.
Ayrıca, Suriye’de kimyasal silah kullanıldığı hemen hemen netleşen
bir konu. Bunları tabii ki kabul etmek mümkün değil. Bu olayları Türkiye
Cumhuriyeti Devleti olarak ilk günden beri kınadık. Olması gereken de buydu. Bu
bize sınır oldukları için değil, bize çok uzak ülkelerde dahi olsa, verilecek
tepki aynı şekilde olurdu. Yardımlar maddi manevi gösterilirdi. Dileğimiz bu durumun
uzun sürmeden, aklı selîm bir şekilde düzelmesi.
Gezi Parkı eylemleri çok farklı bir olay. Gezi Parkı'ndaki
olay çok sosyolojik. Yanlış yönlendirilen insanlarda oldu. Çevre katliamı adı
altında başlatılan olaylarda insanları galeyana getirdiler. İlk gün internet
sitelerine son derece kirli bilgiler yayıldı. Orada bir vahşetin olduğu,
insanların öldürüldüğü, çocukların kaybolduğu, çocukların anne kucağında
öldüğü, hastanelerde acil servislerinde bile hiç doktor bulunmadığı, herkesin
Taksim'de Gezi Parkı civarında olduğuna dair. İyi niyetli olduğuna inanan bir
kısım insanlar oraya gitti, fakat ikinci gün görüldü ki bunun arkasında başka
şeyler var. İyi niyetli, saf, temiz vatandaşlar kendilerini geri çektiler. Diğerleri
bu işi yürüttüler. Tabii burada bir devlete karşı ayaklanma vardı. Ayaklanma
tabir edeceğimiz bir eylem vardı. Çok şükür ki emniyet yetkililerimiz ve akli
selim vatandaşlarımız belli bir yerde durdu. İnşallah bir daha tekrarı olmaz.
Bir Hukukçu olarak son günlerde iyice alevlenen Demokrasi
algısı ile ilgili düşünceleriniz?
Türkiye'de bu kadar gezi olayları bağlamında olayların
olması, her isteyenin istediğini istediğine söylemesi, isteyen köşe yazarı
istediği gazeteye yazması, Türkiye'de demokratikleşmenin var olduğunu
gösteriyor. Türkiye'deki yönetim sistemiyle ilgili dahi insanlar fikirlerini
rahatlıkla söyleyebiliyorlar, yazabiliyorlar. Bundan 10 sene evvel söylemek
değil tasavvur etmek mümkün bile değildi. Şu anda Türkiye'de gelinmek istenen
nokta ve Ak Parti'nin asıl amacı parti programımızın ismi de buydu;
"Demokratikleşme ve Kalkınma".
Dolayısıyla biz bu demokratikleşmeyi sağlamış durumundayız
ki bu olaylar bu noktaya geldi.
Ben her türlü fikrin söylenmesinden yanayım. Her türlü sivil
toplum örgütünün toplantı ve yürüyüş yasasına uygun faaliyet yapılmasından
yanayım. Hiç bir konu da engellemelerden yana değilim.
İnsanlar özgürce suça karışmayacak şekilde fikirlerini
söylemelidirler, anlatmalıdırlar, yaymalıdırlar. Ama son kararı her zaman halk
vermeli.
Onu da, nerede vermeli? Sandıkta vermeli. Sandıktan çıkan
sonuca da hepimiz saygı duymalıyız. Bugün biz iktidarız yarın başka birisi
iktidar olabilir. Biz onlara saygı duymak zorundayız. Asıl bu kültürün
gelişmesi lazım..
Bu toplumun % 50'sinden fazla oy alan bir iktidar partisi
milletvekili olarak, biz herkesin fikrine saygı duyduk ve onları dinledik. Gezi
olaylarından sonra da sayın Başbakanımız davet etti, kendilerini dinledi. Varsa
bir eksik yerine getireceğiz denildi. Bu nokta da aklı selîm vatandaşlarımızda
ikna oldu. Dolayısıyla Türkiye'de demokratikleşme, demokrasi en fazla seviyede.
İnşallah daha da fazla olacak diye düşünüyorum.
Hukukçu bir vekil olarak Ak Parti'nin özgürlüklere bakışını
nasıl yorumluyorsunuz ?
Bizim hedefimiz o zaten. Özgürlüklerden korkmamalıyız.
Sloganımız, farklılıklar
zenginliğimizdir. Onun için ben karşımdaki ne başörtülü bir
arkadaşımdan, ne ermeni bir arkadaşımdan, ne musevi bir arkadaşımdan, ne de
ataist bir arkadaşımdan korkuyorum.
Hepsinin kendi içinde yaşadıklarına saygı duyuyorum. Yöneten
olarak biz, oy vermeyenler olsa bile onlara eşit hizmet sunmak ve demokratik
iklimin sağlamakla kendimi yükümlü hissediyorum. İleri demokrasi dediğimizde bu
zaten. Herkese eşit mesafede olmak, herkesin istediği yaşam standartının
yaşaması için yöneten olarak üzerimize düşen görevleri yapmak.
Siyasete girmek isteyen kadınlara tavsiyeleriniz ?
Kesinlikle tavsiye ediyorum. Siyasete girmek demek,
ötekileşmek veya toplumda kendini afişe etmek anlamına gelmez. Siyasete girmek
bir medeni cesarettir. Anadolu'da kadının sosyalleşmesi için büyük bir adım.
Sonra kendi çocuklarınız, kendi aileniz, etrafınızın, köyünüzün, kentinizin,
ilçenizin seviyesine yaşam standardına devletin hizmetleri adına yapılacak
çalışmaların bir nüvesi olmanızı sağlar.
Dolayısıyla kadınlar siyasette varlar. Daha da çok
olmalıdırlar. Özellikle Yerel Seçimlerde.. Çünkü yerel siyasette yapılanlar
vatandaşa çok daha çabuk ulaşır. Yerel siyasettekileri vatandaş görür.
Ankara'da merkezi hükümetin yaptıklarını göremeyebilirsiniz. Onun size ulaşımı
belli bir zaman sonra size gelebilir. Yerel siyasetteki başarı da
başarısızlıkta daha çabuk ulaşabilir. Onun için kadınların özellikle önümüzdeki
yerel seçimlerde İl Genel Meclis üyeliğine, belediye meclis üyeliğine,
muhtarlığa ve belediye başkanlığına özellikle belediye başkanlığına aday
olmalarını ve o yarışa girmelerini öneririm. Bu bir yarış. Kötü anlamda
söylemiyorum bu yarışı. Hizmet yarışı. Girersin bu dönem olmaz bir daha ki
dönem olur. Bu yarışın içinde olarak kadınlarımız siyasi tecrübe kazanıyorlar.
Aksi takdirde ben evde oturayım, ben çok değerli bir varlığım, biri gelsin bana
teklif etsin bakan olayım, milletvekili olayım, belediye başkanı olayım diye
bir lüks yok. Yıllarca kadınlar Türkiye'de bunu beklediler. Erkekler çalıştı,
kadınlar kendisine teklif götürmesini beklediler. Böyle bir dünya yok.
Kadınların siyasette yer almasındaki engeller sizce nelerdir?
Sadece kota bu sorunu çözebilir mi ?
Erkekler yıllarca bu oyunun içinde oynamış. Siz bu alana
yeni giriyorsunuz ve eşit seviyede olmak istiyorsunuz. Sizin hiç bir tecrübeniz
yok. Bir yarış var orada hiç bir gayretiniz yok. Ve eşit seviyede olmak
istiyorsunuz. Biz parti olarak destekliyoruz. Teşkilatlarımızdaki kadın
sayılarımızı böyle arttırdık. Teşkilatların % 30 u kadın olacak kararı alındı. Kadının
seçilmesinden ziyade orada olan başarı önemli. Diyebilirsiniz ki her erkek
başarılı oluyor mu? O da olmuyor. Ama kadının başarısızlığı daha çok göze
batıyor. Çünkü kadın oraya emek sarf etmeden gelmiş oluyor. Burada kadınların
tabandan başlayarak özellikle teşkilatlardan başlayarak adım adım
ilerlemesinden yanayım.
Engel var mı? Tabii ki şu engel var; erkekler zaten
yıllardır bu yarışın içinde varlar. Ama kadınlar yeni giriyor. 10 yılda çok yol
aldık. Özellikle Ak Parti Teşkilatları'nda kadınlar adına çok yol alındı.
Bundan sonrada inşallah kadınlar bir çok alana girecek.
Siyasete girmeden önce ve girdikten sonra hayatınızdaki
değişiklikler nelerdir?
Siyasete girmeden önce avukatlık yapıyordum. Bizim meslekte
de farklı kesimlerle muhatap olmanız mümkün. Yani örnek veriyorum bir maden
mühendisi olsanız, sadece maden ocağında bulunursunuz ama ben avukatlık
yaptığım için bir dönem eczacılık firmasının avukatlığını yaptım. İşte
eczacılıkta jenerik ilaç nedir? Nasıl izin alırlar? Ruhsat nasıl alınır? onu
öğrendim. Maden şirketinin avukatlığını yaptım. Maden ruhsatı nasıl alınır?
Kaçak maden nedir ? vs. Gayrimenkul şirketinin işini yaptık. Onlarla uğraştık. Toplumun
farklı kesimlerinden insanlarla ve iş konularıyla çalıştım. Hep malzemem
insandı. Avukatlıkta da malzeme insandır. Boşanma davalarına bakarsınız. Kadın,
erkek ilişkilerine bakarsınız. Çocuklar, vekalet, nafaka vs. Dolayısıyla
siyasette o anlamda çok zorlanmadım. Kapalı kapılar ardında iş yapan birisi
değildim. Her zaman alandaydım. Ama siyasette ki tek fark bütün Türkiye ye
açıldık. Bir de hayalinizdeki olan bir şeyi gerçekleştirmek bu çok önemli bir
şey. Bunu ben tek başıma yapmadım tabii. Ak Parti bir harekettir.
Başbakanımızın Başkanlığı’nda ki bu hareketin alan da kabulünü ve başarısını
gördüğünüz zaman çok mutlu oluyorsunuz. Yurtdışına gittiğimiz zaman oradaki gençlerimizin
ülkeleri ile ilgili bu başarılarıyla gurur duyduklarını ve heyecanlandıklarını
görebiliyoruz. Eskiden yurtdışına giderken hep ötelenirdik, pasaportunuzun bir
hükmü yoktu. Şimdi tam tersine biz gitmeden onlar bize geliyorlar. Ben çok
yabancı yatırımcıya danışmanlık yaptım. Türkiye’ye gelmek için can atıyorlar.
Özellikle bakın bu çok önemli; yabancı profesyonel çalışanlar Türkiye’de
çalışmak istiyorlar. Maaşlı çalışmak istiyorlar. Çünkü bizim şartlarımız
yurtdışındakine göre çok iyi. Avrupa’nın durumu ortada, kan ağlıyor, ekonomik
kriz var. Eskiden Almanya’daki Türkler, Türkiye’ye gelirken bavulları dolu
gelirdi. Şimdi öyle bir şey yok, tam tersi buradan götürüyorlar. Yani çark ters
döndü. Ben bu çarkın içinde görev almış bir kişiyim.
Sonra örnek oluyorsunuz kadınlara. Benim şöyle de bir artım
var. Ben halktan gelen biriyim. Ben memur çocuğuyum. Eğitimimden bu güne
Allah’a çok şükür kendi emeğimle geldim. Bilinen çok ünlü bir ailenin de kızı
değilim. Bu Türkiye’deki kadınlar için de iyi bir örnek. Herkes Milletvekili olabilir, herkes İl Genel
Meclis Üyesi olabilir. Ama ben bunu bugün olmadım. 10 senelik aktif olarak
siyasetin içerisindeyim. 10 sene partinin her kademesinde görev aldım..
Sinop’ta Nükleer Santral yapımı için neler düşünüyorsunuz.
Nükleer Santrali zararlı buluyor musunuz ?
Hiç bir konuda kapalı olmamak lazım. Her konuda istişareye
açık olmak lazım. Ak Parti’nin en büyük başarısı bu. Eğer Ak Parti bir konuya
karar verdiyse, bunun muhakkak bilimsel çalışmaları ve araştırmaları
yapılmıştır. “Dün düşündük, Bakanlar Kurulunda karar verdik hadi biz bunu
yapalım” diye bir anlayışımız yoktur. Konuyla ilgili Sivil toplum çalışmaları
yapılmıştır. Halkın görüşü alınmıştır ve en önemlisi halkın menfaati
düşünülmüştür. Türkiye enerji kaynakları açısından zengin bir ülke değil. Bizim
petrol kaynaklarımız yok. Dolayısıyla enerji ihtiyacımızın önemli bir bölümünü
karşılamakta olan kömür kaynaklarımızın rezervleri hızla tükenmektedir. Kömür
son derece kötü bir şekilde çıkartılmış bugüne kadar. Kömür de belli bir
noktaya gelinmiş Türkiye’de. Rüzgar enerjisi kaynakları bugüne kadar kurulmamış
Türkiye’de yeni yeni bunlar kuruluyor. Türkiye’de maalesef aşırı bir enerji
israfı var. Şimdi biz iki kollu yürüyoruz. İstanbul Ticaret odası
Başkanlığı’nda ‘ Enerji Hanım ’ diye bir proje başlattık. Yani siz de kaynak çok
olsa bile yine bir tasarruf yapmanız lazım. Enerji tasarrufu yoluna gidiliyor.
Öbür tarafta da var olan enerjilerimizi en iyi şekilde kullanmamız lazım.
Enerji ihtiyacının sürekli arttığı ama kaynakların gittikçe
azaldığı dünyada, enerjinin daha verimli kullanılması için büyük Türkiye olarak
yeni enerjiler üretmemiz lazım. Nükleer enerji de bunlardan biri. Nükleer
Enerji için Türkiye’ye gelen bazı firmaların araştırma yaparak, kendi
ülkelerinde olan bir şeyin biz de olmaması onların menfaatlerine dokunduğu için
maalesef bizim bazı sivil toplum örgütlerimizde bu gerçeği bilmeden çevreci adı
altında bunlara engel olmaktadırlar. Şunu inanın, Hükümetimiz ve konuyla ilgili
Enerji Bakanlığımız bu alandaki incelemeleri, olumlu ve olumsuz yönleri en ince
ayrıntısına kadar araştırıldıktan sonra uygulama aşamasına geçilmektedir.
Nükleer Enerjinin ben çok zararlı olduğunu düşünmüyorum. Nasıl gezi olaylarında
Kanal İstanbul Projesi, Havaalanı yapılması, IMF’ye olan borcumuzun bitmesi,
bütün bu dev projeler bir şeyi tetikledi.
Siz her yıl, her ay IMF’ye bir para ödüyorsunuz. Şimdi o
kapandı. Dünyada ki önemli ve genç bir müşteri gitti. Bizler çok iyi vergi
ödeyen, devletine bağlı bir insanlarız. Devlete ödenen bu vergilerle bu ülkeye
yatırım yapılamıyordu. Sürekli olarak IMF’ye borç ödüyorduk. Bu borç ülkeleri bağlıyor ve o bölgeyi
sıkıntıya sokuyordu. Hatta IMF kendi bürokratlarını o ülkeye gönderiyor, Başbakanlık,
bakanlık makamında görevler veriliyordu. Hatırlanacağı gibi Kemal Derviş bu
bağlamda gelmişti Türkiye’ye. Dünya da örnekler vermek istiyorum. Yunanistan,
İspanya, Brezilya da aynı durumdalar. Kendi adamlarını getiriyor bize Başbakan
olarak. Bunu anlamamak için hakikatten kör olmak lazım..
Onun için Nükleer enerjiye de aynı şekilde bakıyorum. Büyük
Türkiye için bu enerji kapısını aralamak, hatta girmek zorundayız..
Röportajın ardından, " Her ne kadar internetten okusanız da gazeteye dokunmak başka bir duygu " diyen Milletvekili Belma Satır'la birlikte bir gazete sayfası hazırladık.
Ve onu da kıyısından köşesinden mesleğe bulaştırmış olduk.. :)
Röportaj : Ayşe Dursun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder